6 Ekim 2012 Cumartesi

Bilenler vech‐i cânânı bu cism ü cânı neylerler,


Bilenler vechi cânânı bu cism ü cânı neylerler,
Görünse şemsin envârı mehi tâbânı neylerler.

Bilenler cânânın yüzünü bu beden ve cânı neylerler,
Görünse güneşin nurları parlayan ayı neylerler.

Hakkın vechini gören kulda karar kalmaz. O daim onun seyri için hakka yalvarır ve ancak onun seyrinden zevk alır. Kamil insan bir kez hakkı buldu mu suret olan bu dünyayı gözünden siler. Daim hakkı arzu eder ve onun tecellilerini izler. Bu beden ve canın özü canandır. Onu bulan bu et parçası ve kemik ve kandan olan bedeni ne eylesin. Güneşin nurlarından maksat zattır. Ay Muhammedi zatı ilahiyenin yansıması olan sıfatı ilahiyenin mazharıdır. Kemalat sıfatlarda değil zattadır.




Bilenler vechi cânânı bu cism ü cânı neylerler,
Görünse şemsin envârı mehi tâbânı neylerler.
Bugünkü cenneti irfâna dâhil olsalar uşşâk,
Yarınki va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.
Bugün âmâ olan yarın dahi âmâ olur elbet,
Aça gör cân gözün kim bîbasar nâdânı neylerler.
Sülûk ehline insan sohbetin bulmak durur maksud,
O sohbet kim bulunsa sohbeti hayvânı neylerler.
Gönül duymazsa vicdân ile Allah’ı hakîkatçe,
Mücerred dildeki ilmi veya irfânı neylerler.
Ne hâsıl şol ibâdetten riyâ ve ucb ola anda,
Gider şirki gönülden Hakk’a kim tuğyânı neylerler.
Salâtı ehlirfân kıblesidir “semme vechullâh”
O veche kul olanlar tâatı noksânı neylerler.
Niyâzî “küntü kenzen” sırrını kendinde buldunsa,
Süleymen tahtını, ya hikmeti Lokmân’ı neylerler.







Bilenler vechi cânânı bu cism ü cânı neylerler,
Görünse şemsin envârı mehi tâbânı neylerler.

Bilenler cânânın yüzünü bu beden ve cânı neylerler,
Görünse güneşin nurları parlayan ayı neylerler.

Hakkın vechini gören kulda karar kalmaz. O daim onun seyri için hakka yalvarır ve ancak onun seyrinden zevk alır. Kamil insan bir kez hakkı buldu mu suret olan bu dünyayı gözünden siler. Daim hakkı arzu eder ve onun tecellilerini izler. Bu beden ve canın özü canandır. Onu bulan bu et parçası ve kemik ve kandan olan bedeni ne eylesin. Güneşin nurlarından maksat zattır. Ay Muhammedi zatı ilahiyenin yansıması olan sıfatı ilahiyenin mazharıdır. Kemalat sıfatlarda değil zattadır.

Müsammayı bilenler esmayı neylerler.

Bugünkü cenneti irfâna dâhil olsalar uşşâk,
Yarınki va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.

Bugünkü irfân cennetine giren âşıklar,
Yarınki va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.

Allah (c.c) kendisine itaat eden Müslümanları ve müminleri Cennetlerle müjdelemiştir. Fakat bu dünyada iken de aynı zevkleri kullarına sunmuştur.




“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.” Bakara 25

Bir kul tevhid irfaniyetine girince efal cennetleri, sıfat cennetleri, zat cennetlerine kavuşur bu dünyada iken de cennet nimetleri ile rızıklandırılırlar. Bu dünyada iken bu irfaniyete kavuşanlar yarın Hakkın onlara vaat ettiği cenneti neylesinler.

Cennet cennet dedikleri
Bir kaç gilman ve huri
İsteynlere ver sen anları
Bana seni gerek seni

Yunus Emre bu dizelerinde Cenneti ve cennet nimetlerini küçümsememiştir. Fakat bunlar esas amaç değil esas amaç yârin vechidir. Bu dizelerle bize bunu anlatmak istemiştir.









Bugün âmâ olan yarın dahi âmâ olur elbet,
Aça gör cân gözün kim bîbasar nâdânı neylerler.

Muhakkak bugün kör olan yarın dahi kör olur,
Aça gör cân gözün kim basiretsiz cahili neylerler.

Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, görmezlerken doğru yola iletebilir misin?
Yunus 43

“Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür...” İsra 72

Hak cihana doludur kimseler hakkı bilmez
                                                 Yunus Emre

Haktan ayan bir nesne yok gözsüzlere pinhan imiş
                                                 Niyazi Mısri

Her zerrede var olan ve işleyen hak görünendir. Fakat gönül gözü ile görünür. Gönül gözü kör olanlar bu dünyada o gözlerini açıp hakkı her yerde göremezler ise öbür dünyada da göremeyeceklerdir.








Sülûk ehline insan sohbetin bulmak durur maksud,
O sohbet kim bulunsa sohbeti hayvânı neylerler.

Sülûk ehlinin gayesi insan sohbetinde bulmaktır.
Kim o sohbette bulunsa nefsin sohbetini neyler.

Tevhid sofrasına giren kullar irfan sohbetleri ederler ve kemalata ererler. Çünkü nefsanî konuşmalardan kulların hiç bir kazancı yoktur.

Muhabbetten Muhammed (s.a.s)oldu hasıl
Muhammedsiz (s.a.s) muhabbetten ne hasıl

İşte bu irfan zevklerini arzulayıp huzur sohbetleri yapan kullar nefsin konuşmalarını neylesinler.

Gönül duymazsa vicdân ile Allah’ı hakîkatçe,
Mücerred dildeki ilmi veya irfânı neylerler.

Gerçekten gönül iman ile duymazsa Allah’ı
Yalnız dildeki ilmi veya irfânı neylerler.

Gönül tevhid irfaniyeti ile Hakkı bulmaz ise dildeki ilmi veya irfaniyeti ne eylesin. Hakkı ancak hak bulabilir ve görür. O yüzden kul kendisini aradan çıkartarak kendisini yaratanı ortaya çıkartmalıdır.

Sen çık aradan kalsın orada seni yaratan.





İşte bu zevklerle Allah(c.c)’ı bulmayanlar dilleri ile bulduklarını söyleseler ne fayda vardır.

Ne hâsıl şol ibâdetten riyâ ve ucb ola anda,
Gider şirki gönülden Hakk’a kim tuğyânı neylerler.

Riyâ ve beğenme olan ibâdetten ne hâsıl olur.
Şirki gönülden gider Hakk’a karşı taşkınlığa kimse sahip çıkmaz.

Bir Hakikat efendisine varmadan yapılan bütün ibadetler taklit ve gizli şirkten başka bir şey değildir. Çünkü insan kendisinden işleyeni bilmeden ve kendisinde var olan Hakkı bilmeden ibadet ederse bu riya ve gösterişten başka bir şey olmaz. Bu yüzden bütün ikilikten çıkıp birlik makamına ulaşıp kendisinden işleyenin tamamen hak olduğunu görmek gerektir.













Salâtı ehlirfân kıblesidir “semme vechullâh”
O veche kul olanlar tâatı noksânı neylerler.

Ehlirfânın namazda kıblesi “semme vechullâh”
O yüze kul olanlar eksik tâatı neylerler.

Yakınlığa vâsıl olan ârifi billâh, her neye teveccüh eylese kıblesi Allah Teâlâ’dır. Onun namazı o yakınlığa kavuşmasıdır. O hâle kavuştuğu takdirde, artık ona ayrılık ve kesilme yoktur. O kimse, hakiki kıblede daima ve edeben müteveccih olup, daimi salâta müdâvim ve o daimi salâtı muhafazaya

kâdir ve o salât ile makam sahibi olur. Çünkü Allah Teâlâ, ezelden ebede, varlığı ile her halde makamı ve zâtıyla vardır. Bu sebepten ulûhiyyeti sabittir.

“Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir.” Hadid 4

“Nereye dönerseniz Allah Teâlâ’nın yüzü(zâtı) oradadır” Bakara 115

Niyâzî “küntü kenzen” sırrını kendinde buldunsa,
Süleymen tahtını, ya hikmeti Lokmân’ı neylerler.

Niyâzî “küntü kenzen” sırrını kendinde buldunsa,
Süleyman tahtını, Lokmân’ın hikmetini neylerler.

Bir kul kendi canının özüne döndüğü zaman dünyaya geliş maksadına ulaşmıştır.
 Bu kullar Süleyman peygamberin tahtını Lokman’ın hikmetini neylesinler çünkü onlar bunların hepsinin halıkı olan hakkın deryasına kavuşmuşlardır. O deryada hepsi ve daha fazlası mevcuttur.

1 yorum: