6 Ekim 2012 Cumartesi

Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sana,


Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sana,
Ey cân rahatı isteyen, sana cân kurbânı olandır.

Ey dert ehli aşk senin derdindir derman olmaya aşk yetmez mi sana.
Peygamber efendimiz ilahi aşkın zuhuratından arayış ile hira mağarasına inzivaya çekilerek derdi (aşkı) aradı ve sonunda aşk onun derdine derman oldu. Âlemlere sultan oldu.

Ey rahatı isteyen canını hakka kurban et ki rahat erişe sana. Bir kul tevhide girmedikçe nakıstır. Çünkü o sürekli acabalar ile savaşır, gizli şirk eder, gerçek anlamda ibadete ulaşamaz. Onun ibadeti taklidi bir ibadettir. Ne zaman ki tevhide ayak basar ise taklidi ibadetleri tahkiki ibadete dönmeye başlar. Kul bu ilim sayesinde bütün soru işaretlerinden kurtulur ve rahata erer.



Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sana,
Ey râhatı cân isteyen kurbân olandır cân sana.
Yağma edersin varlığın gider gönlünden darlığın,
Mahveyle sen ağyarlığın yâr olisar mihman sana.
Sermâye bu yolda heman teslim olur buna inan,
Sıdk ile Allâh’a dayan etmezmi gör ihsân sana.
Tevhide tapşur özünü kimseye açma râzını,
Şeyh izine tut yüzünü Şeyhin yeter bürhân sana.
Eyün kişi yol alamaz maksûdunu hergiz bulamaz,
Bekle maârif kapusun yüz göstere irfân sana.
Dünyâ ile ukbâyı ko ûlâ ile uhrâyı ko,
Var ol kuru sevdâyı ko matlab yeter Sübhân sana.
Candan talep kıl yârini ver canı bul didârını
Yok eyle kendi vârını kim var ola cânan sana.
Çürüklerin hep sağ olur zehrin kamû bal yağ olur,
Dağlar yemişli bağ olur cümle cihân bostân sana
Güçtür katı Hakk’ın yolu dergâhı hem gâyet ulu,
Sıdk ile olmazsan kulu etmez yolu asân sana.
Kulluğa bel bağlar isen şâmu seher ağlar isen,
Sular gibi çağlar isen tiz bulunur ummân sana.
Bülbül oluben öte gör gül gibi açıl tütegör,
Aşk oduna can atagör gülzâr olur nirân sana.
Yüzün Niyâzi eyle hâk derd ile kıl bağrını çâk,
Kalbin sarâyın eyle pâk şâyet gele Sultân sana.

Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sana,
Ey râhatı cân isteyen kurbân olandır cân sana.

Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sana,
Ey cân rahatı isteyen, sana cân kurbânı olandır.

Ey dert ehli aşk senin derdindir derman olmaya aşk yetmez mi sana.
Peygamber efendimiz ilahi aşkın zuhuratından arayış ile hira mağarasına inzivaya çekilerek derdi (aşkı) aradı ve sonunda aşk onun derdine derman oldu. Âlemlere sultan oldu.

Ey rahatı isteyen canını hakka kurban et ki rahat erişe sana. Bir kul tevhide girmedikçe nakıstır. Çünkü o sürekli acabalar ile savaşır, gizli şirk eder, gerçek anlamda ibadete ulaşamaz. Onun ibadeti taklidi bir ibadettir. Ne zaman ki tevhide ayak basar ise taklidi ibadetleri tahkiki ibadete dönmeye başlar. Kul bu ilim sayesinde bütün soru işaretlerinden kurtulur ve rahata erer.

Yağma edersin varlığın gider gönlünden darlığın,
Mahveyle sen ağyarlığın yâr olisar mihman sana.

Varlığını yağma edersen gönlünden gider darlığın,
Sen ağyarlığın mahv eylersen yâr sana misafir olur.

Kul daima varlık ve benlik davasındadır. Hâlbuki tevhidin özü birlemektir. Birden çok olanı değil, sadece bir olanı birlemektir.
Bu yüzden kul hem ben varım hem de O var derse şirk etmiş olur. Çünkü bu âleme gelende giden de nazar eden de Pazar eden de haktır. Kul kendisine atfettiği bu benliği efali, sıfatları, mevcudatı vermedikçe gönlündeki darlığı gideremez. Bunu da ancak Hakkı bulmuş bir Zat-ı Edebbiyun Efendisinden tahsil edebilir. Biat eden kula kendisinde bulunan fiillerin yaratıcısının Hak olduğu bildirilir. Ve daha sonra kendisine nispet ettiği sıfatları ve mevcudatı gerçek sahibine rücu ettirir. Böylece kendi varlığını yağma etmiş olur.
Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun

Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim günahım yağma olsun

İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun

Varlık çün sefer kıldı dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu cihanım yağma olsun

Geçtim bitmez sağınçtan usandım yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun

Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun
                                                                               HZ.YUNUS EMRE 
Sermâye bu yolda heman teslim olur buna inan,
Sıdk ile Allâh’a dayan etmezmi gör ihsân sana.

Sermâye bu yolda hemen teslim olmaktır buna inan,
Sıdk ile Allâh’a dayan etmez mi gör ihsân sana.

Kul teslim olarak kendi benliğinden geçer ve hakta kendini o kula buldurur. Teslim eden hemen sermayeyi peşin olarak alır ve ganimete kavuşur. Yeter ki kul sıdk ile Allah’a dayansın. Bunun içinde her fiilde faili görmeli, her sıfatta mevsuf gizli olanı görmeli ve her mevcudatta mevcut olanı görmeli, yetmez göreninde o olduğunu görürse o zaman kurtuluşa erer, büyük devlet bulmuş olur.

Tevhide tapşur özünü kimseye açma râzını,
Şeyh izine tut yüzünü Şeyhin yeter bürhân sana.

Tevhide uydur özünü kimseye açma sırrını,
Şeyhin izine tut yüzünü şeyhin yeter delil sana.

Tevhide kendi özünü uydur. Bütün benliğinle kendi bir olana ada. Bu ilimin düşmanları çoktur. Ehli olmayanlar ile tevhid mesellerini konuşma. Bulduğun keşifleri daima efendin ile paylaş onun doğrulaması delil olarak yeter sana.

“Babası şunları söyledi: “Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana
tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır”. Yusuf 5

Bu ayeti celile de görüldüğü gibi insan biraz sır olmalı ve sadece sırlarını emin olduğu kimseye açmalıdır. Zira bir sır iki kişiden fazlası ile paylaşılırsa artık o sır olmaktan çıkar. Çünkü nefsi duygularda olanlar kardeşlerinin zevklerinin üstün derecede olmasını çekemeyebilir. Arkasından türlü oyunlar çevirerek onu efendisinin karşısında küçük düşürmeyi isteyebilir.

Eyün kişi yol alamaz maksûdunu hergiz bulamaz,
Bekle maârif kapusun yüz göstere irfân sana.

Aceleci kişi yol alamaz maksûdunu asla bulamaz,
Maârif kapısını beklersen irfân sana yüz gösterir.

Acele eden salik yol alamaz. Zira bu sırlar yavaş yavaş zevk edilerek elde edilir. Bir kişi makamın halini üzerine giymeden başka bir makama geçme arzusunda bulunmamalıdır. Çünkü daha ileri ki makamlarda anlama ve idrak zorlaşır. Bu yüzden acele etmemelidir. Çünkü insan Allah’ın buyurduğu gibi Aceleden yaratılmıştır. Fakat Kur’ anın birçok ayeti bize sabırlı olmamızı tavsiye etmektedir. Makamları layığı ile yaşarsak efendinin himmetine mutlaka mazhar oluruz.

Helvayı karıştıran helvaya ne zaman şeker ekleyeceğini bilir.



Pîr Veli Dede denilen yaşlı bir müridi, Şemseddin Sivâsî herhangi bir sefere çıktığında gider evinde beklerdi. Yine bir defasında Şemseddin Sivâsî sefere çıkmış ve fakat müridi geciktiğinden kapıda kalmıştı. Kapının kilitli olduğunu görünce de dönmeyerek, beklemeye başlamıştı. Nihayet içerden; “Kapıda kim var.” diye seslenen şeyhinin sesini duydu. Bunun üzerine; “Kapılarda bekleyen kulunum.” diye cevap verdi. Ses tekrar gelerek;
“Kapılarda bekleyene kapı kapanmaz.” dedi. Bunun üzerine kapı açıldı. İçeriye girdiğinde kimseyi bulamadı. Akabinde araştırdı ki şeyhi daha o seferden dönmemişti.

Dünyâ ile ukbâyı ko ûlâ ile uhrâyı ko,
Var ol kuru sevdâyı ko matlab yeter Sübhân sana.

Dünyâ ile ahreti, evvel ile sonrayı bırak,
Var olan kuru sevdâyı bırak, Sübhân istemek yeter sana.

İbadetlerde riya ve ticaret olmamalıdır. Şeriat ehli nefsinin hem bu dünyada rahat etmesini ister, hem de nefsini öbür dünyadaki ateşten korumak ister. Bunu da ibadetlerini bu doğrultuda yaparak talep eder. Bir nevi Allah (c.c) ile pazarlık yapar ve ibadetine riya karıştırmış olur. Hâlbuki hakikat ehli yaptığı ibadetlerden ecir beklemez. O bilir ki yaptığı zerre kadar iyilik ona gösterilecek ve yaptığı zerre kadar kötülük yine ona gösterilecektir. Bu Şuhut içerisinde olan hakikat ehli kar ve zarar hesabı yapmaz.
Onun tek bir dileği vardır o da cemali ilahiyedir. Bu yüzden kişi hem dünya sevgisini hem ahiret sevgisini ve aşk sandığı kuru sevdaları, geçici bağlılıkları bırakıp Hakka talep kar olmalıdır.

Candan talep kıl yârini ver canı bul didarını
Yok, eyle kendi varını kim var ola canan sana.

Sevgilini candan iste, cemalini görmek için canı ver
Kendi varlığını yok eyle ki, cânan varlığı ortaya çıksın.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Kişi sevdiği toplulukla haşredilir” “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Kişi sevdiğini candan sevmeli ve istemelidir. Güzel ameller güzel hallerin neticesidir.

Kul hakka talep kar olduğu vakit bütün varlığını onun varlığında eritmelidir. Buna tasavvufta fena fillah olmak denilir. Üç kez La diyen La olur. Çünkü onun kendine nispet etmiş olduğu varlığı artık ortada yoktur.

Sen çık aradan kalsın orada seni yaratan.

Kul kendi varlığını yok ederse Hakta kendi varlığı ile kulda tecelli eder.





Çürüklerin hep sağ olur zehrin kamû bal yağ olur,
Dağlar yemişli bağ olur cümle cihân bostân sana

Çürüklerin hep sağlam olur zehrinin hepsi bal yağ olur,
Dağlar yemişli bağ, bütün cihân sana bostân olur

Kuldaki bütün kötü özellikler bu ilim ile kemalat sayesinde iyiliğe döner ve kötülük işlemeyi emir eden nefsi artık o isteklerden uzak olup iyiliğe yönelmiştir. Bütün nefsin zehir olan şeyleri kin, şirk, riya, gadap, hırs v.b hepsi bal yağa dönüşür. Bütün cihana bu duygularla bakan kul için dünya artık yemişli bir bostandır. 

Hz. Mevlâna kaddese’llâhü sırrahu’laziz buyurdu ki:
Müminler mahşerde derler ki; “ Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?
Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?” Melekler derler ki: “ Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya. Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu. Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi. Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz; Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi. Mademki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz. Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular. Tanrı’ya, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz. Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.” 



Güçtür katı Hakk’ın yolu dergâhı hem gâyet ulu,
Sıdk ile olmazsan kulu etmez yolu asân sana.

Hakk’ın makamı ve yolu güçtür. Dergâhı gâyet uludur,
Sadık kulu olmazsan yolu kolay kılmaz sana.

Tasavvuf ilminde bulunan makamları zevk etmek ve yaşamak zordur. Ancak kul sadakat gösterip kendindeki derdi dert edinir ve sürekli Allah’a iltica eder ise yolu gayet asan olur. Aksi takdirde bu yol çok fazla diken ve taşla doludur.

Kulluğa bel bağlar isen şâmu seher ağlar isen,
Sular gibi çağlar isen tiz bulunur ummân sana.

Kulluğa bel bağlarsan, akşam sabah ağlarsan,
Sular gibi çağlarsan, ummân sana tez bulunur.

Bu yoldaki salik efendisinden aldığı daimi zikri sürekli talim etmeli ve gece gündüz hiç bırakmadan Hakkı zikir etmelidir. Her salik bir ırmak gibidir. Ve ummana kavuşmak için çağlar durur. Eğer bu çabayı çokça gösterir ise tez zamanda ummana kavuşur o da umman olur.

Bülbül oluben öte gör gül gibi açıl tütegör,
Aşk oduna can atagör gülzâr olur nirân sana.

Bülbül olup öte gör, gül gibi açıl tütegör,
Aşk ateşine can ata gör cehennem sana cennet olur.

Bülbül tasavvufta maşuku simgeler o aşığı için sürekli öter. Salikte böyledir, hakka ulaşmak için sürekli onu zikir eder. Ve pervaneler gibi aşkın ateşine kendisini atar ve can verir. Fakat bu nar nura dönüşür. Çünkü aşkın ateşi kulu yakar ve nurlaştırır.

Aşkın ateşine gel bir yanalım
Pervaneye bak ibret alalım

Yüzün Niyâzi eyle hâk derd ile kıl bağrını çâk,
Kalbin sarayın eyle pâk şâyet gele Sultân sana.

Niyâzi yüzün toprak eyle, derd ile bağrını yar,
Kalp sarayını temizlersen, sana Sultân gelir.

Niyazı yüzün toprak eyle, çünkü toprak sükûnettedir ve örtücüdür. Mütevazılığin simgesidir.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.   Hz. MEVLANA

Toprak zat makamını remz eder.

Kalp sarayının temizliği de ancak zikir ile olur. Zikir kalbe ciladır, kalbin bütün pasını söker atar. Kalbin içersinde onca pislik var iken oraya Sultan teveccüh etmez. Kalbin içinden bin türlü rengi atmadıkça Padişah saraya konmaz.

Sür çıkar gayrı gönülden, tâ tecellî ede Hakk
Pâdişâh konmaz sarâya hâne ma'mûr olmadan

Şemsî Sivâsî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz

Ey Niyazi ibtidasız zevk buldun aşktan,
Ey Niyazi aşkta öncesi olmayan zevk buldun,

Aşk öncesi olmayan bir olgudur. Allah’ın evvellik ile ifade edilen başlangıcı bizlerce bilinmeyen zamandan beri aşk ola gelmiştir. Kim bu aşk ile yoğrulursa Allah (c.c)’ ın varlığında yok olur ve zaman kavramından geçerek an kavramına ulaşmış olur ve evveli olmayan zevke ulaşmış olur.

Yârin isbatında (La) sız zevk buldun aşktan.
Aşktan yârin isbatında (La) sız zevk buldun.

Kul Hakta fani olunca hak onda tecelli eder ve onun ispatında yokluktan geçip var olanın varlığı ile var olur. Böylelikle La (yok) sız zevk bulmuş olur.

Daimü bâki fenasız zevk buldun aşktan,
Daima aşktan fenası olmayan zevk buldun,

Aşkın başı olmadığı gibi sonu da yoktur. İlahi aşk sonsuzdur. Çünkü Allah (c.c)’ın varlığının sonu yoktur. Daima Hay tecellisi ile daim diridir. Kim ilahi aşka ulaşırsa o da daimi hay tecellisine mazhar olur. 

“Ey Fuzuli intihâsız zevk buldun aşktan.
“Ey Fuzuli aşktan sonsuz zevk buldun.

Cüneydi Bağdadı kaddese’llâhü sırrahü’lazîz Hazretlerine bir gün:
“Tasavvufun intihası nedir? Diye sorduklarında, şu cevabı verdi: İptidasıdır.”

2 yorum:

  1. Açıklamalar için memnuniyetimi ve dualarımı gönderdim;

    Bu dualara cümle okuyanları kattım, tüm insanlığı kattım.

    YanıtlaSil
  2. Allah razı olsun hocam. O kadar güzel açıklanmış anlatılmış ki bütün sorularıma cevap aldım vesselam.

    YanıtlaSil