Bilenler vech‐i cânânı bu cism ü cânı neylerler,
Görünse şemsin envârı meh‐i tâbânı neylerler.
Bilenler cânânın yüzünü bu beden ve cânı neylerler,
Görünse güneşin nurları parlayan ayı neylerler.
Hakkın vechini gören kulda karar kalmaz. O daim onun seyri için hakka yalvarır ve ancak onun seyrinden zevk alır. Kamil insan bir kez hakkı buldu mu suret olan bu dünyayı gözünden siler. Daim hakkı arzu eder ve onun tecellilerini izler. Bu beden ve canın özü canandır. Onu bulan bu et parçası ve kemik ve kandan olan bedeni ne eylesin. Güneşin nurlarından maksat zattır. Ay Muhammedi zatı ilahiyenin yansıması olan sıfatı ilahiyenin mazharıdır. Kemalat sıfatlarda değil zattadır.
Görünse
şemsin envârı meh‐i tâbânı
neylerler.
Bugünkü
cennet‐i irfâna
dâhil olsalar uşşâk,
Yarınki
va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.
Bugün âmâ
olan yarın dahi âmâ olur elbet,
Aça gör
cân gözün kim bî‐basar
nâdânı neylerler.
Sülûk
ehline insan sohbetin bulmak durur maksud,
O sohbet
kim bulunsa sohbet‐i hayvânı
neylerler.
Gönül
duymazsa vicdân ile Allah’ı hakîkatçe,
Mücerred
dildeki ilmi veya irfânı neylerler.
Ne hâsıl
şol ibâdetten riyâ ve ucb ola anda,
Gider
şirki gönülden Hakk’a kim tuğyânı neylerler.
Salât‐ı ehl‐irfân kıblesidir “semme vech‐ullâh”
O veche
kul olanlar tâat‐ı noksânı
neylerler.
Niyâzî
“küntü kenzen” sırrını kendinde buldunsa,
Süleymen
tahtını, ya hikmet‐i
Lokmân’ı neylerler.
Bilenler vech‐i cânânı bu cism ü cânı neylerler,
Görünse şemsin envârı meh‐i tâbânı neylerler.
Bilenler cânânın yüzünü bu beden ve cânı neylerler,
Görünse güneşin nurları parlayan ayı neylerler.
Hakkın vechini gören kulda karar kalmaz. O daim onun
seyri için hakka yalvarır ve ancak onun seyrinden zevk alır. Kamil insan bir
kez hakkı buldu mu suret olan bu dünyayı gözünden siler. Daim hakkı arzu eder
ve onun tecellilerini izler. Bu beden ve canın özü canandır. Onu bulan bu et
parçası ve kemik ve kandan olan bedeni ne eylesin. Güneşin nurlarından maksat
zattır. Ay Muhammedi zatı ilahiyenin yansıması olan sıfatı ilahiyenin
mazharıdır. Kemalat sıfatlarda değil zattadır.
Müsammayı
bilenler esmayı neylerler.
Bugünkü cennet‐i irfâna dâhil olsalar uşşâk,
Yarınki va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.
Bugünkü irfân cennetine giren âşıklar,
Yarınki va’d olan hûri veya gılmanı neylerler.
Allah (c.c) kendisine itaat eden Müslümanları ve
müminleri Cennetlerle müjdelemiştir. Fakat bu dünyada iken de aynı zevkleri
kullarına sunmuştur.
“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden
ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden
kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize
verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine)
benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve
onlar orada ebedî kalıcılardır.” Bakara 25
Bir kul tevhid irfaniyetine
girince efal cennetleri, sıfat cennetleri, zat cennetlerine kavuşur bu dünyada iken
de cennet nimetleri ile rızıklandırılırlar. Bu dünyada iken bu irfaniyete
kavuşanlar yarın Hakkın onlara vaat ettiği cenneti neylesinler.
Cennet cennet dedikleri
Bir kaç gilman ve huri
İsteynlere ver sen anları
Bana seni gerek seni
Yunus Emre bu dizelerinde
Cenneti ve cennet nimetlerini küçümsememiştir. Fakat bunlar esas amaç değil
esas amaç yârin vechidir. Bu dizelerle bize bunu anlatmak istemiştir.
Bugün âmâ olan yarın dahi âmâ olur elbet,
Aça gör cân gözün kim bî‐basar nâdânı neylerler.
Muhakkak bugün kör olan yarın dahi kör olur,
Aça gör cân gözün kim basiretsiz cahili neylerler.
Aralarında sana bakan
vardır. Sen körleri, görmezlerken doğru yola iletebilir misin?
Yunus 43
“Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür...”
İsra 72
Hak cihana
doludur kimseler hakkı bilmez
Yunus
Emre
Haktan ayan
bir nesne yok gözsüzlere pinhan imiş
Niyazi
Mısri
Her zerrede var olan ve işleyen hak görünendir. Fakat
gönül gözü ile görünür. Gönül gözü kör olanlar bu dünyada o gözlerini açıp
hakkı her yerde göremezler ise öbür dünyada da göremeyeceklerdir.
Sülûk ehline insan sohbetin bulmak
durur maksud,
O sohbet kim bulunsa sohbet‐i hayvânı neylerler.
Sülûk ehlinin gayesi insan sohbetinde bulmaktır.
Kim o sohbette bulunsa nefsin sohbetini neyler.
Tevhid sofrasına giren kullar irfan sohbetleri
ederler ve kemalata ererler. Çünkü nefsanî konuşmalardan kulların hiç bir
kazancı yoktur.
Muhabbetten
Muhammed (s.a.s)oldu hasıl
Muhammedsiz
(s.a.s) muhabbetten ne hasıl
İşte bu irfan zevklerini arzulayıp huzur sohbetleri
yapan kullar nefsin konuşmalarını neylesinler.
Gönül duymazsa vicdân ile
Allah’ı hakîkatçe,
Mücerred dildeki ilmi veya
irfânı neylerler.
Gerçekten gönül iman ile duymazsa Allah’ı
Yalnız dildeki ilmi veya irfânı neylerler.
Gönül tevhid irfaniyeti ile Hakkı bulmaz ise dildeki
ilmi veya irfaniyeti ne eylesin. Hakkı ancak hak bulabilir ve görür. O yüzden
kul kendisini aradan çıkartarak kendisini yaratanı ortaya çıkartmalıdır.
Sen çık
aradan kalsın orada seni yaratan.
İşte bu zevklerle Allah(c.c)’ı bulmayanlar dilleri
ile bulduklarını söyleseler ne fayda vardır.
Ne hâsıl şol ibâdetten riyâ ve ucb ola anda,
Gider şirki gönülden Hakk’a kim tuğyânı neylerler.
Riyâ ve beğenme olan ibâdetten ne hâsıl olur.
Şirki gönülden gider Hakk’a karşı taşkınlığa kimse
sahip çıkmaz.
Bir Hakikat efendisine varmadan yapılan bütün
ibadetler taklit ve gizli şirkten başka bir şey değildir. Çünkü insan
kendisinden işleyeni bilmeden ve kendisinde var olan Hakkı bilmeden ibadet
ederse bu riya ve gösterişten başka bir şey olmaz. Bu yüzden bütün ikilikten
çıkıp birlik makamına ulaşıp kendisinden işleyenin tamamen hak olduğunu görmek
gerektir.
Salât‐ı ehl‐irfân kıblesidir “semme vech‐ullâh”
O veche kul olanlar tâat‐ı noksânı neylerler.
Ehl‐irfânın
namazda kıblesi “semme vech‐ullâh”
O yüze kul olanlar eksik tâatı neylerler.
Yakınlığa vâsıl olan ârif‐i billâh, her neye teveccüh eylese kıblesi Allah
Teâlâ’dır. Onun namazı o yakınlığa kavuşmasıdır. O hâle kavuştuğu takdirde,
artık ona ayrılık ve kesilme yoktur. O kimse, hakiki kıblede daima ve edeben
müteveccih olup, daimi salât‐a müdâvim ve o daimi salât‐ı muhafazaya
kâdir ve o salât ile makam sahibi olur. Çünkü Allah Teâlâ,
ezelden ebede, varlığı ile her halde makamı ve zâtıyla vardır. Bu sebepten
ulûhiyyeti sabittir.
“Nerede olursanız olun, O,
sizinle beraberdir.” Hadid 4
“Nereye dönerseniz Allah
Teâlâ’nın yüzü(zâtı) oradadır” Bakara 115
Niyâzî “küntü kenzen” sırrını kendinde buldunsa,
Süleymen tahtını, ya hikmet‐i Lokmân’ı neylerler.
Niyâzî “künt‐ü kenzen”
sırrını kendinde buldunsa,
Süleyman tahtını, Lokmân’ın hikmet‐ini neylerler.
Bir kul kendi canının özüne döndüğü zaman dünyaya
geliş maksadına ulaşmıştır.
Bu kullar Süleyman
peygamberin tahtını Lokman’ın hikmetini neylesinler çünkü onlar bunların
hepsinin halıkı olan hakkın deryasına kavuşmuşlardır. O deryada hepsi ve daha
fazlası mevcuttur.
Selam ,teşekkür ve dualarla.....
YanıtlaSil