6 Ekim 2012 Cumartesi

Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster


Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster,
Sûrette koma cân et uzlet yolunu göster.
Eyledi hevâ gâret oldu işimiz âdet,
Dergâhın ulu gâyet kudret yolunu göster.
Nefsimi hevâdan kes, kalbimi riyâdan kes,
Meylimi sivâdan kes halvet yolunu göster.
Candan sana tâlip kıl her tâate râğıp kıl
Bir Pîre musâhib kıl hizmet yolunu göster.
Tâ’lim edip esmâyı bildir bize eşyâyı,
Duymaya “Ev ednâ” yı hikmet yolunu göster.
Hâr içre biter gülzâr, zâr içre doğar envâr,
Her şeyde tecellîn var rü’yet yolunu göster.
Şu kim ola vuslatta, halvet bula celvette,
Bu Mısrî’ye kesrette vahdet yolunu göster.

Yâ Rab bize ihsân et vuslat yolunu göster,
Sûrette koma cân et uzlet yolunu göster.

Yâ Rabbi! Bize ihsân et vuslat yolunu göster,
Surette koma cân et uzlet yolunu göster.

Ya rabbi bize ihsan et sana kavuşma yolunu göster. Bu kavuşma yolu ancak ledün ilmi ile olur. Çünkü bu yol peygamber efendimizin özel ilmidir. Sır ilmi olarak ta bilinen bu yol çok zorlu ve çetindir. Kişi önce ortada olan bir benlik davasını yok etmelidir. Bu benin kırılması oldukça zordur. Fakat imkânsız değildir. Kişi bütün varlığını hakka döndürerek önce fiillerinde, sonra sıfatlarında ve en son olarak mevcudatında yok olmalıdır. Çünkü yokluğu giymeyen varlığa ulaşamaz. Saf bir yokluk için de kişi kendi içerisinde yolculuk yaparak kendisinde gizli olan esas beni yani hakkı bulmalıdır.
Allah (c.c) yarattığı her insanda kendisinden bir parça olarak sırrı gönlüne nakış etmiştir. O da hakkın öz benliğinden başka bir şey değildir. Buna ilahi bilinçte diyebiliriz. Çünkü her şeyin bilgisi o ilahi bilinçte mevcuttur. Kişinin ilahi bilinçle arasındaki en büyük engel ego benliğidir. Ego benliğini aşmadığı sürece kişi hakka ve hakikate vasıl olamaz. Çünkü hakikati kendi öz benliğinde bulmayan kişi ikilik içerisindedir. Ben varım, kainat var bir de Allah (c.c) var diyen gerçek mana tekliğe ve ilahi bilince ulaşamamıştır.

“Bir ben var benden içeri” Yunus Emre

Gelişim safhasında Yunus Emre kendi içerisine nazar ederek kendisi sandığı benin asılında başka bir ben olduğunu fark etmiştir. Ama daha gerçek manada birliğe ulaşmış değildir. Çünkü kendisinde bir benlik olduğu ve başka bir beninde var olduğunu söyleyerek ikiliği gidermemiş olmaktadır.

Ancak gerçek varlığın ilahi benlikten başka bir şey olmadığını fark eden Yunus Emre bu sırra erince şu dizeleri söylemiştir.

Söz benim değildir
Kudret dilinden söyler
Söz aslını anlamayan
Sanır bu söz benden gelir

Artık vuslat ateşi ile yanan Yunus Emre’ nin tek derdi vardır o da cemali ilahiyi görmektir.

Ansızın gördüm bir yüz
Yoktur onunla hiç söz
Sırrını der isem olmaz
Sığmaz lisan içine

Çünkü gördüm yüzünü
Ona verdim özümü
Beni benden iletti
Kaldım hayran içinde

Yunus emre yok oldu
Külli varlığı hak oldu
Ondan artık nesne yok
Kalma şüphe içinde

Allah (c.c) la bir olan Yunus Emre’nin artık hiçbir isteği kalmamıştır. Çünkü istek ikiliğin bir göstergesidir.  Ölmeden önce ölüp egosunu yok eden kişi her şeyin arkasındaki bir ile birleşmiş böylece ikilik zincirinden kurtulmuş. Yaradılışın en büyük amacını gerçekleştirmiş olur.

Surette koyma can et uzlet yolunu göster.

Uzlet zahiren tek başına bir köşeye çekilip sadece Hakka ibadet ile uğraşma işidir. Hâlbuki bizler sosyal varlıklarızdır. Toplum ile etkileşim içerisinde olmak zorundayız. Tasavvuf ehli için ayrı denilen bir şey yoktur. Çünkü bütün tecellileri ile bu dünya da haktan ayrı değildir. Tasavvuf ehli olmayanlar bir dağa çıkıp orada dünyanın meşgalesinden uzaklaşarak sadece hakka vasıl olacaklarını düşünürler.
Oysaki gizli olarak dünyayı ötekileştirmişler.  Ve ikiliği ortaya çıkarmışlardır. Tasavvuf ehli ise bu dünya ya iki pencereden bakmaktadır. Vahdet ve Kesrettir. Siret içerisinde yani gönül içerisinde bütün tecellileri görerek vahdet zevki ile birliğe kavuşurlar ve böylece iç âlem dış âlem ile birleşir ve ayniyet ortaya çıkar. Çünkü içeride ne varsa dışarıda da aynısı görülmektedir.

Hak cihana doludur
Kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste
O senden ayrı olmaz
 
Dünyaya inanırsın
Rızka benimdir dersin
Niçin yalan söylersin
Çün sen dediğin olmaz
 
Dünyaya gelen göçer
Bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer
Cahiller onu bilmez
 
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyaya kimse kalmaz

Böylelikle için dışa zuhuratı, dışında içe huyulatı gerçekleşmiş olur. Ve ikilik ortadan kalkar.

Tasavvuf ehlinin uzleti bu bakımdan zahirinkinden farklıdır. Çünkü o zatlar iç dünyalarında hep hakladırlar. Dışta da bir ayriyet görmezler.

“İçinizi Hakka dışınızı da halka uydurun.” Hadisi Şerif

Bunu da ancak kul daim Allah (c.c) zikri ve tevhid irfaniyeti ile yapar. Gönül daim kalp zikri ile bağa girer, bostana girer, okula, kütüphaneye v.s. her nere ye gitse onun ile beraberdir. Bu yüzden hep bir uzlet içerisinde ve vuslat içerisindedir. Daim zikir uyanıklığında olan kullar her ne yöne baksalar Allah (c.c) der. Yani hepsinin özü Allah(c.c) tır derler.

Eyledi hevâ gâret oldu işimiz âdet,
Dergâhın ulu gâyet kudret yolunu göster.

Hevâmıza uyduk yağmacılık âdet işimiz oldu
Dergâhın ulu gâyet kudret yolunu göster.

Bizler aciz varlıklar olarak heva ve arzularımıza uyduk sen bizleri bağışla çünkü yaptığımız her iş artık adetten oldu. Kul işin iç yüzünü bilerek Allah (c.c)’ a ibadet etmez ise artık o ibadet sadece bir alışkanlıktan öteye gitmez. Çünkü ibadetin özünde hakka kavuşma ve onunla bir olma isteği yok ise sadece zorunlu olarak yapılan bir tapınma ritüeline döner. İbadetin özünü bilen kişi ona sıkıca sarılır ve bu ibadetinden sonsuz zevkler alır. Bu zevklere ulaşmak için kişinin tevhid irfaniyetine ulaşması şarttır.


Nefsimi hevâdan kes, kalbimi riyâdan kes,
Meylimi sivâdan kes halvet yolunu göster.

Nefsimi hevâdan kes, kalbimi riyâdan kes,
Meylimi dışarıdan kes halvet yolunu göster.

Nefis terbiye edilip ruhlaştırılmaz ise onun ilgisi daima bu geçici olan dünyaya olacaktır. Çünkü nefis dünya ya bağlıdır. Ruh ise sadece Hakkı ister. Bu yüzden ikisi arasında sürekli bir çatışma ve savaş vardır. Ancak nefis ruh deryasına gark olursa o zaman sakinleşir ve hakka talip olur. Çünkü onun arzu ve hevaları olumlu olabileceği gibi aynı zamanda olumsuzda olabilir. Bu yüzden onu zararsız hale getirmeliyiz.

“Akrebi öldürme onun iğnesini çıkart.” Hz. Mevlana

İnsan kalbi nefis ile ruh arasında bir berzahtır. Tecelliler buraya gelir ve akıl süzgecinden geçer eğer kulda nefis ağır basar ise kul kötü bir fiili işlemeye meyil eder. Bundan da kötülük ve günah hâsıl olur. Eğer ruh galip gelirse bundan da iyilik hâsıl olur. Kalp bu bakımından bir köprü rolünü oynar. Eğer bu kalbe biraz çıkarcılık bulaşırsa o zaman riyakârlık baş gösterir. Hakka yapılan bütün ibadetler ve hizmetler fahridir. Eğer kul bunların karşılığını bekleyerek bir fiiliyatta bulunursa, o zaman Halikı ile pazarlık etmiş olur ki Allah (c.c) bu bağlamda tüccar değildir. Onunla bu konuda pazarlık yapılmaz. Çünkü o bu konuyu Kur’ an da açıkça izah etmiştir.

“Fe mey yamel miskale zerratin hayray yerah, ve mey yamel miskale zerratin şerray yerah” (Zizal 7-8)

“Kim zerre kadar kötülük işlerse karşılığını bulacaktır. Kimde zerre kadar iyilik işlerse karşılığını bulacaktır.

Hal böyle iken ibadetlere riya karıştırmak nedendir.

Halvet

Kelime anlamı olarak bir kimse ile yalnız kalmak, ıssız yerde yalnız kalmak gibi manalara gelir.

Tarikat ehline göre Halvet bir kenara çekilip, kimseye karışmadan zikir ve virt ile meşgul olmaktır. Hakikatte ise Vahdeti Vücut zevki ile her yerde Halvet edilebilir. Çünkü iç dünyasında ne yaşadığını dışarıdan bakan avam gözleyemez. Ancak aynı makam zevkinden geçenler bunu fark edebilirler.

Halvetten ettim rıhleti
Kesrette buldum vahdeti
Pazarda kurdum halveti
Ruzu şebim idi berat

Mısri Niyazi Efendi Hazretleri kendisi Halveti Tarikatından olduğu için kendisini dört duvar arasına halvete kapamışlar.  Lakin ben böyle bir halvetten rihlet ettim. Yani, halvetten kesrete kaçtım. Bu kesrette, kalabalıkta "biri" buldum, pazar ortasında halvet kurdum diyor.
Peki, pazar ortasında halvet nasıl olur? Bu, bir ilimdir, ilmi tevhid iledir. Pazar içersinde halveti kurduktan sonra, her günüm Bayram, her gecem Beraat oldu diyor.

Gitti kesret geldi vahdet, oldu halvet dost ile

Burada anlatılan Cem makamıdır ki orada kesret Vahdetin içine gizlenir. Her görünen dost yüzü olur. Böylece dost ile her yerde Halvet edilir.

Halvetin ortaya çıkışında bazı Kur'anı Kerim ayetleri ve hadislerin motive edici olduğunu görüyoruz. Sûfîler bu konuda Kur’ânı Kerim’deki bazı ayetleri kullanmışlardır.

“Musâ ile otuz gece (bana ibadet etmesi için) sözleştik ve buna on gece daha kattık. Böylece Rabb’inin tayin ettiği vakit, kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn’a dedi: Kavminin içinde benim yerime geç, ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.’ Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmağa gelip de Rabbi ona konuşunca: ‘Rabbim bana (kendini) göster, sana bakayım! Dedi. Rabbi buyurdu ki:
‘Sen beni göremezsin, fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa, sen de beni göreceksin!’
Rabb’i dağa görününce onu darmadağın etti. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca: ‘Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim!’ dedi.”



Otuz günden maksat üç fena mertebelerine denk gelir. Geceden maksat vahdettir. On gün gece daha kattık denilmesi de cem makamına denk gelir. Hz. Musa böylece Hz. İsa’yı ortaya çıkartmıştır. Çünkü Hz. İsa’nın hakikatteki makamı Cem makamıdır. Vahdeti vücut makamıdır ki burada sonradan yaratılanlar kaybolur batın kısmına geçer ve asıl olan ortaya çıkar.

Candan sana tâlip kıl her tâate râğıp kıl
Bir Pîre musâhib kıl hizmet yolunu göster.

Candan sana tâlip kıl her tâate rağbet kıl
Bir Pîrle sohbet kıl hizmet yolunu göster. 

Candan murat haktır. Hakka talip ol ve her taate rağbet kıl çünkü şeriat tevhid yoluna girmenin şartıdır. Şeraiti olmayanın hakikati de olmaz. Bir hakikat efendisine gidilmeden onun sohbetinden nasip almadan hakikat bilgisine de ulaşılamaz. Bir efendiye de varmak işi bitirmez. Öncelikle bu yola hizmet gerektir. Ondan sonra himmet kula yetişir.

Bu yola yeni girmiş bir salik efendisine “Efendim himmet et demiş, efendisi de evladım hizmet demiştir.”

Yunus Emre efendisine olan sadakati ve hizmeti sayesinde bugün bütün dünya ya ulaşan bir şahsiyet olmuştur.




Tâ’lim edip esmâyı bildir bize eşyâyı,
Duymaya “Ev ednâ” yı hikmet yolunu göster.

İsimleri tâ’lim edip bildir bize eşyâyı,
“Ev ednâ” yı duymaya hikmet yolunu göster.

Esmâ, yani isimlerden murad edilen taayyânattır (insanın görünen vücudu), “Kulum Muhammed bana yaklaştı, daha fazla yaklaştı, tâ ki benimle arası iki yay boyumu kadar”  Necm 8-9

Âyetlerin batını manâları ise: “Denâ” Seyri illallâhtır (Allah Teâlâ’ya yaklaşma), yani tevhid mertebelerinde Fenâi ef’âl, Fenâi sıfat ve Fenâi
zâttır. Bunlar tevhidde urûc (yükselme) makâmlarıdır. “Tedellâ” ise nuzûl, yani rücû (avdet edici, geri dönme) makâmları ki, Cem, Hazretül Cem makâmlarıdır. “Kaabe kavseyn” ise Cemül Cem makâmıdır. “Ev ednâ” da son makâm olan
Ahadiyyet makâmına işarettir. Çünkü Fenâi ef’âl, Fenâi Sıfât, Fenâi Vücûd makâmları, Bekâi Zât, Bekâi Sıfât, Bekâi Ef’âl olarak bekâ makamlarıdır. Esasen fenâ (yok olma) ve bekâ (tekrar kavuşma) iki kavistir. Bu iki kavis (yükselme makâmı) Cemül Cem makâmında birleşirler. Evednâ ise son makâm olan Ahadiyyet makâmıdır.




Beyitte geçen “Hikmet yolu” tasavvuf yoludur. İnsanları Allah Teâlâ’ya vasıl eden iki yoldan biridir. Diğer yol da şer’i yoldur. Kur'anı Kerim’de

“Bir kimseye de hikmet verilirse ona da birçok hayır verilir”

Burada hikmet sahibi kimse tasavvuf ehli olan kimselerdir ve onlara birçok hayır verilir. Esasen tasavvuf demek hikmet sahibi olmak demektir, bunlar hakkı hak olduğu için ve iyiyi iyi olduğu için yaparlar.

 Hz. Ali kerreme’llâhü veçhe Derinlerdeki hikmet akıl ile akıl da hikmet ile çıkarılır.
Hüsni siyasetle salih edep zuhur eder. Tefekkür ise kalbin hayatıdır" demek suretiyle, akıl, hikmet ve tefekkürün icra ettiği fonksiyonun önemini belirtmiştir

Hâr içre biter gülzâr, zâr içre doğar envâr,
Her şeyde tecellîn var rü’yet yolunu göster.

Diken içinde biter gül bahçesi, nurlar perde içinde doğar,
Her şeyde tecellin var bakma yolunu göster

Hz. Mevlâna kaddese’llâhü sırrahu’laziz buyurdu ki;

Göklerin, akılların hazineleri bile nebinin gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse. Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin! Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer. Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün. O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör! Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Allah Teâlâ eri sanırsın. İblis de tozu gördü, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl üstün olur?” dedi. Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüş İblis’in mirasıdır. Be inatçı, İblis’in oğlu olmasan o köpeğin mirası nasıl olur da sana düşer? Ben köpek değilim, Allah Teâlâ aslanıyım. Allah Teâlâ aslanı suretten kurtulandır.






Şu kim ola vuslatta, halvet bula celvette,
Bu Mısrî’ye kesrette vahdet yolunu göster.

Şu kimsedir vuslatta ola, celvette halvet bula,
Bu Mısrî’ye çoklukta vahdet yolunu göster.

Celvet makamı kesretin olduğu makamdır Hazretül cem şeriat makamı ve varlık makamıdır. Bu makamda fiil var, halk var, efendi var, salik var, peygamber vardır. Hak kesretin batınına gizlenmiştir.

"Kesreti vahdette görmek, vahdeti kesrette hem,
  Bir ilimdir ol ki cümle irfân andadır."

Mi'râc, kesrette Vahdet’i görmenin en mükemmeli, Mi'râc’tan tekrar insanların dünyasına dönmek de Vahdet’te kesreti müşahedenin zirvesidir. Bize düşense yine Niyazî Mısrî’nin dilinden şöyle niyaz etmektir:

" Her nere varsam yakar bu canımı aşk ateşi,
  Yana yana külli pür nâr olmuşum Yâ Rab meded.

   Vahdet ilinde seninle yâr idim noldu bana,
   Kesret içre bend-i ağyâr olmuşum
Yâ Rab   meded."
  



    
Tıpkı gözü dükkânın vitrininin camekânına takılıp da vitrinin içini görmeyen ama dükkâna yaklaştığı  (kurbiyyet  kesbettiği)  zaman  da  vitrinin  camekânının  idrakinden yoksun olan kişi gibi, insan da bu Mükevvenât'ın a'râzına (Kesret'e) takıldığı zaman Zat’ı ve Zat’a kurbiyyet kesbettiğinde de a'râzı göremez. Hakîm kimse odur ki istediği zaman idrakine Kesret'i,  istediği zaman da idrakine Vahdet'i hâkim kıldırabilsin. 

1 yorum:

  1. Açıklamalar için sonsuz teşekkürler...Bu güzel yola girmek ve Vuslat ne tatlı şey.

    Hep beraber şükredelim.. Ya Şükür CC.

    YanıtlaSil