Sen seni bilmektir ancak Pîr’e ülfetten maksat,
İlim ve irfândan gaye noktayı anlamaktır.
İnsanın kendisini bilmesi için önce kendi hakikatini kavramış bir kişye ihtiyacı vardır. Çünkü kendi başımıza bu zor yolculuğu tamamlamamız imkansızdır. Ancak bir rehber sayesinde bu yolculuğu tamamlayabiliriz.
Nasreddin Hoca bir gün damdan yere düşmüştür. Bütün halk etrafına toplanmış ve “Hocam nasılsınız, bir doktor çağıralım mı” demişlerdir. Nasreddin Hoca “Bana doktor gerekmez, damdan düşen birini getirin benim halimden ancak o anlar” demiştir.
İşte görüldüğü gibi bir insanın halini ancak o yollardan geçmiş olan bir kimse anlar. Bu yüzden kişi kendi özünü anlamak için bir hakikat efendisine teveccüh eder. İlim ve irfanı anlamak içinde noktayı anlamak gerekmektedir ki o nokta tevhit noktasıdır. O nokta anlaşılmaz ise insan kendi özünede vakıf olamaz. Teklik noktası olan o nokta her şeyin başlangıcıdır. Dikkat ederseniz her hangi bir şey yazmak istediğinizde kalemin ucu sayfaya değdiğinde bir noktadan başlar ve yazı öylece oluşur. Her şey bir noktadan başlar.
Sen seni bilmektir ancak Pîr’e
ülfetten garaz,
Noktayı fehm eylemektir ilm‐ü irfândan garaz.
Halkı bunca Enbiyâ kim geldi dâvet
eyledi,
Vahdedin sırrı bilinmektir o
dâvetten garaz.
Sâni‐i gör, günde yüzbin türlü sanat
gösterir,
Kendini göstermek içindir o
san’attan garaz.
Hep celâlin perdesidir küfr‐ü isyândan murad,
Bahr‐ı vücûdun katresidir fazl u
rahmetten garaz.
Nefsini bilen erermiş bir tükenmez
devlete,
“Fakru fahrî” dir Niyâzî bil o
devletten garaz.
Sen seni bilmektir ancak Pîr’e ülfetten garaz,
Noktayı fehm eylemektir ilm‐ü irfândan garaz.
Sen seni bilmektir ancak Pîr’e ülfetten maksat,
İlim ve irfândan gaye noktayı anlamaktır.
İnsanın kendisini bilmesi için önce kendi hakikatini
kavramış bir kişye ihtiyacı vardır. Çünkü kendi başımıza bu zor yolculuğu
tamamlamamız imkansızdır. Ancak bir rehber sayesinde bu yolculuğu
tamamlayabiliriz.
Nasreddin Hoca bir gün damdan yere düşmüştür. Bütün
halk etrafına toplanmış ve “Hocam nasılsınız, bir doktor çağıralım mı”
demişlerdir. Nasreddin Hoca “Bana doktor gerekmez, damdan düşen birini getirin
benim halimden ancak o anlar” demiştir.
İşte görüldüğü gibi bir insanın halini ancak o
yollardan geçmiş olan bir kimse anlar. Bu yüzden kişi kendi özünü anlamak için
bir hakikat efendisine teveccüh eder. İlim ve irfanı anlamak içinde noktayı
anlamak gerekmektedir ki o nokta tevhit noktasıdır. O nokta anlaşılmaz ise
insan kendi özünede vakıf olamaz. Teklik noktası olan o nokta her şeyin
başlangıcıdır. Dikkat ederseniz her hangi bir şey yazmak istediğinizde kalemin
ucu sayfaya değdiğinde bir noktadan başlar ve yazı öylece oluşur. Her şey bir
noktadan başlar.
Halkı bunca Enbiyâ kim geldi dâvet eyledi,
Vahdedin sırrı bilinmektir o dâvetten garaz.
Halkı bunca Enbiyâ kim geldi dâvet eyledi,
O dâvetten niyet vahdetin sırrı bilinmesidir.
Allah (c.c)’ın göndermiş olduğu bütün peygamberler
davetlerinde hep kulları birliğe vahdete davet ettiler. Çünkü bu dünya da
birden başka bir şey yoktur.
Beş
duyun olur sana perde
Gel
artık kalma ara yerde
Nefsin
düşürmesin seni derde
Bir
olana gel, bir olana
Temizle
sen özünü terk et şaşılığı
Bir
olana çevir yüzünü
Gayri
aç gönül gözünü
Bir
olana gel, bir olana
Kesip kesafetten yüzünü
Gel
bir eyle özünü
Ayrı
tutma birden sözünü
Birden
başka ne var âlemde
Zikir
eyle bir olanı
Canda
var olup canan olanı
Âlemde
hep var olanı
Birden
başka ne var âlemde
Sâni‐i gör, günde yüzbin türlü sanat gösterir,
Kendini göstermek içindir o san’attan garaz.
Yaratanı gör, günde yüzbin türlü sanat gösterir,
O sanattan maksat kendini göstermek içindir.
Hak bütün tecellisi ile kendisini açığa çıkartır.
Önemli olan bütün bu tecellilerin arkasındaki faili mutlak’ı görmektir. Esmadan
geçip müsemmaya ulaşanlar her yerde gerçek faili görürler.
Hep celâlin perdesidir
küfr‐ü isyândan murad,
Bahr‐ı
vücûdun katresidir fazl u rahmetten garaz.
Hep celâlin perdesidir küfür ve isyândan murad,
Fazilet ve rahmeti vücûd deryasının bir
damlasındandır.
Hakkın bu âlemlere tecellisi iki türlüdür. Cemal ve
celal tecellileridir. Celal tecellileri şiddetli ve yakıcıdır. Cemal tecellisi
ise yumuşak ve rahatlatıcıdır. Kişilerin küfrü ve isyanı celal tecelisine
dayanamayışındandır. Hal bu ki Allah (c.c) celalinden ikram eder. Rahmeti ise
hakkın cemal yüzüdür. O vahdeti vücut deryasından bir katredir.
Nefsini bilen erermiş bir tükenmez devlete,
“Fakr‐u fahrî” dir Niyâzî bil o devletten garaz.
Nefsini bilen erermiş bir tükenmez devlete,
Niyâzî bil ki o devletten maksat “Fakr‐u fahrî” dir.
“Nefsini bilen rabbini bilir” hadisi şerif
Bu nefis ki bize hakkı bildiriyor. Yani ilahi sırrın
ne olduğunu bize açıklıyor. O sır hakkın zatından başka bir şey değildir.
Kendisinde bir varlık bırakmayan kişi hakkın varlığını ayan olarak görür.
Arifin sırrında vücuttan fakr (yoksunluk) tamam
olmayınca perdesiz, doğrudan doğruya Hak'kın yüzüne bakması mümkün olmaz.
Nitekim yüce Allah buyurmuştur:
“O gün bazı yüzler
sevinçli, rablarına nazırdır.” (Kıyamet 32)
Varlığı atmazsa, Allah Teâlâ'nın göklere ve yere arz
ettiği, onların kabulden imtina, edip
sadece insanın yüklendiği vücut manetini ödememiş olur. Ve bu suretle büsbütün hıyanetten
kurtulamaz. Allah Teâlâ'yı da sevmez olur. Çünkü Allah Teâlâ
“Allah hainleri sevmez”
(Enfal 58) ayetiyle ifade ettiği
üzere onu sevmez.
Onun gözünden perde nasıl kalksın ve nasıl Allah
Teâlâ'yı görsün ki o, Hak'ın olan vücudu kendine mal etmektedir. Çünkü fakrın
tamamı, Allah Teâlâ'dan başka her şeyden varlığı almaktır. Vücut kalkınca Hakk
görünür. Ve hiç kaybolmaz.
Yüce Allah' ı analım, mutlu olalım...
YanıtlaSilSelam ve dualarla.