İster isen olasın ehl‐i felâh,
Kulluk eyle bi’l gadatü ve‐r’revâh.
Dünya ile bağlanıp kalmak
neden,
İstemez misin ki bulasın
necâh.
Nefs‐ü şeytandan emin olma müdâm,
Âdetin olsun gece gündüz
salâh.
Yola gidersen sana rehber
gerek,
Hem yanında düşmana lâzım
silâh.
Zikirle tevhide ererse
gönül,
Ma’rifetle bula sadrın
inşirâh.
Açılup gönlü gözünün
perdesi,
Hayretinde eyleyesin çok
siyah.
Göresin doğmaz dolanmaz
bir güneş,
Gicesi yok dâimâ olmuş
sabah.
Kamû müşkiller yanında
hallola,
Cümle yanlış işlerin ola
sıhâh.
Ey Niyâzî dost iline
uçmağa,
Her kelâmın oldu nûrdan
bir cenâh.
İster isen olasın ehl‐i felâh,
Kulluk eyle bi’l gadatü ve‐r’revâh.
Felâh ehl‐i olmak
istersen,
Bil ki; güneş batışından sabaha kadar kulluk eyle
Ehli felâh demek, her şeyden korunmuş ve âhirette de
zararlı çıkmayan kârlı olan kimselerdir.
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler
diye yarattım” ( Zariyat
56)
Rabbimiz bizden acizliğimizi bilip onun gücüne boyun
eğip, onun emir ve yasaklarına uymamızı istemektedir. Her an onu
görüyormuşçasına hareket edip, edep çerçevesinde davranmalı ve çokça Allah’ı
anmalıyız. Kulluğun gereklerinden biride tevazudur. Çünkü o olmadan Allah’a
yaklaşılamaz. İnsan rabbi karşısında anne karnındaki hali gibi olmalıdır ki
rahat etsin. Çünkü o pozisyonda iken anne karnında bebekler rahat ederler. Yoksa
kim rahattır ki boylu boyunca mezarda uzanırken?
Dünya ile bağlanıp kalmak neden,
İstemez misin ki bulasın necâh..
Dünya ile bağlanıp kalmak neden,
İsteğini bulmak istemez misin?
Dünya özellik açısından Allah Teâlâ’dan uzaklaştıran
şeylerden oluşmuştur. Bu nedenle korku veren bir özelliği vardır. Fakat dünyayı
sevmedeki sınır nasıl tespit edilmeli o başlı başına bir sorundur. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selemin hayatındaki usul ve denge bu meseleyi güzel
çözümlemiştir. Bu ise dünyayı terk etmek değil de, gönülde ona yer vermekten
kaçınmak şeklindedir.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Allah’ım, dünya fitnesinden sana sığınırım.”
“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.”
“Allah’ım, hayat, ancak âhiret hayatıdır.”
“Eğer dünyanın Allah Teâlâ katında sivrisinek kadar
değeri olsaydı, Allah Teâlâ ondan kâfire bir yudum su içirmezdi.” “Allah’ım,
Muhammed ailesinin rızkını ihtiyacı görecek kadar ver!”
“Fakirlik, neredeyse küfür olacaktı.”
Bu ve benzeri hadisler işin temelinde Allah Teâlâ’nın
gönülden çıkarılmaması ve dünyanın hedef nokta olmamasıdır. Çünkü dünya
hayatına gelmemiş bir kul için,
ahiret hayatı denilen bir hayat yoktur. Neticede
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin “Unutturan fakirlik ve azdıran
zenginlikten Allah Teâlâ’ya sığınması” “Ecelin kulu arayıp bulduğu gibi, rızık
da kulu arayıp bulur.”
Dünya konusunda mihenk taşımız olmaktadır.
İmam Rabbânî kaddese’llâhü sırrahü’l‐azîz (1034/1624) bu konudaki sözü şu şekildedir: “Dünya, seni Allah Teâlâ’dan uzaklaştıran
şeyler demektir. Kadın, mal, rütbe ve mevki düşüncesi, Allah Teâlâ’yı
unutturacak kadar zihninizi doldurursa, dünya haline gelir.”
Nefs‐ü şeytandan emin olma müdâm,
Âdetin olsun gece gündüz salâh.
Devamlı nefs ve şeytandan emin olma,
İyilik gece gündüz âdetin olsun.
İnsanoğluna nefsi tam olarak Müslüman olmadıkça
kendisinin daimi düşmanıdır. Çünkü onun arzusu daim dünyalıktır.
Bundan kurtulmak için bir nefs terbiyecisine gidilip
onu terbiye etmenin yolları öğrenilmeli ve bizzat tatbik edilmelidir. İyilik
her daim fiilde faili, sıfatta mevsufu, mevcudatta mevcut olanı görerek ve
göreninde o olduğunu bilerek edilir. Böyle olan kullar daimi ruhsal ferahlık
içerisindedir.
Yola gidersen sana rehber gerek,
Hem yanında düşmana lâzım silâh.
Yola gidersen sana rehber gerek,
Hem yanında düşmana lâzım silâh.
Silah kuvvet ile izah edildiğinden yol hazırlığı
aşamasında gerekli tedbirât ve emniyetin sağlanmasıdır. Yol emniyetinde en
büyük öncelik rehberdir. Bir ordu saldırı hareketinden önce rehberler vasıtasıyla
istihbarat hazırlıkları ile ön aşamayı geçerek hazırlık yapar. Bu yolda ise efendi
öncelik sahibidir. Onun rehberliği ile ancak istenilen hedefe varılır. Burada
silahtan maksat daimi abdestli olmaktır. Çünkü daimi abdest Müslüman’ın
kalkanıdır.
Zikirle tevhide ererse gönül,
Ma’rifetle bula sadrın inşirâh.
Zikirle tevhide ererse gönül,
Ma’rifetle göğsün açıla
Tevhit ehlinin en büyük gücü zikirden gelmektedir.
Çünkü zikir bir salik için itici güçtür.
Nasıl bir arabanın kontağını çevirdiğimizde bir güç
elde edip aracın gitmesi için ön safhayı sağlıyor ise zikirde bu yolun
öğrencisi için aynı şeydir. Çünkü zikirsiz tefekkür olmaz. Zikir gönül kapısını
açar.
“ Kalpler ancak Allah’ı anmak ile sürur bulur”
ayetinde olduğu gibi ancak Allah zikri ile gönül tatmin olur. İşte o zikir ile
kalbindeki pası söker isen göğsünden gül kokuları her yana saçılır.
Gönül
gülistanı açıla
Kokusu her
yana saçıla
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namaz
kılarken göğsünden sanki kaynayan bir tencerenin sesinin gelmesi hadisi sadrın
zikirle açılmasını göstermektedir.
Açılup gönlü gözünün perdesi,
Hayretinde eyleyesin çok siyah.
Gönlün ve gözünün perdesi açılıp,
Hayretinde eyleyesin çok siyah.
Cenab‐ı Hakk zahir
ve bahirdir ( görünmekte ve belli olarak dâimâ nûr saçmaktadır).
Lakin gözünde perde bulundurman dolaysıyla o nuru
göremezsin İster ki bir göz doktoru gözünden o perdeyi kaldırsın, Bu göz
doktoru hakikat efendisidir.
Ancak gözündeki manevi perdeyi o kaldırır. Bu perde
kalkınca kul hayret makamına erişir ve her yerde hakkı gözler. Çünkü artık
eğreti olan ortadan kalkmış ve sadece öz kalmıştır.
Göresin doğmaz dolanmaz bir güneş,
Gicesi yok dâimâ olmuş sabah.
Görürsün güneş doğmaz dolanmaz,
Gecesi yok dâimâ sabah olmuş.
O zaman doğmaz ve batmaz daimi bir güneş görürsün.
Burada güneş‐den
murad Hakk’ın zatıdır. O güneş doğmaz evveli yok,
dolanmaz âhiri yok.
Kamû müşkiller yanında hallola,
Cümle yanlış işlerin ola sıhâh.
Bütün müşküller yanında hallola,
Cümle yanlış işlerin geçerli ola.
Tevhide giren salik için artık acabalar yok olur onun
için artık sadece Hak ve Hakikat vardır. O bunun farkında olduğu için artık
iğreti olan öğretiler gitmiştir. Tecelliyi görüp, bilip yaşayanlar için artık
bir müşkül kalmamıştır. Evvelden doğru yaptığı bütün yanlışlar doğruya
dönmüştür. Çünkü hakikat ilmine varılmadan yapılan ibadetler taklit ve
iğretidir. Ancak hakikati öğrenerek, ibadetlerin özünü ve maksadını bildikten
sonra işler doğru ve düzgün olur.
Ey Niyâzî dost iline uçmağa,
Her kelâmın oldu nûrdan bir cenâh.
Ey Niyâzî dost iline uçmağa,
Her kelâmın oldu nûrdan bir kanat.
Dost ilinde uçmak için iki kanat gerekmektedir.
Birisi ilmi zahir, bir diğeri de ilmi batındır. Bu iki kanat olmadan uçulmaz.
İşte bu iki kanadı takıp havalanan kullar artık dünya gafletinden
kurtulmuşlardır. Onun ile kelam ettiği için kulun bütün sözleri tesirli olur ve
nur saçan bir kanat gibi kulları göğe yükseltir.
Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. Mülk suresi / Ayet 19
YanıtlaSilTüm güzel insanların bu yolda kanatlara erişmesini ve maksada doğru yol almasını, sevgi ile yaşamasını Yüce Allah' tan dualarla isterim.