Yakup aşk oduna cânı
meşâmın bûy‐i tevhid et,
Kamûya yek nazar birle
şuhûdun rûy‐i tevhid et.
Şu mâhiler gibi kendini
deryâdan cüdâ sanma,
İhâta eylemiş her yana bak
sûy‐ı tevhid et.
Salınma câh‐ı taklide suûd et arş‐ı tahkîka,
Sana senden sefer eyle
seni sen dû‐yi tevhid et.
İzâfâtı bırak gözden
açılsın dîde‐i Hak‐bîn,
Temâşâ‐yı cemâl‐i
şâhid‐i dil‐cûy‐i
tevhid et.
Salât‐ı ehl‐i
kurbun kıblesidir “Semme vech‐ullâh”
Niyâzî durma dâim secde‐i ebruy‐i
tevhid et.
Yakup aşk oduna cânı meşâmın bûy‐i tevhid et,
Kamûya yek nazar birle şuhûdun rûy‐i tevhid et.
Cânı aşk ateşine yakıp kokla burunla tevhid et,
Her şeyi bir bakışla birle şuhûdun kokusunu tevhid
et.
Ateş eşyanın varlığını yok edip kül edince kül
(bütün) olur.
Tevhit: “Bir görme, bir bilme” hâlidir. Sûfî sadece Bir'i görür, sadece Bir'i bilir.
O'ndan başka varlık olduğunu ne görür, ne bilir. Tevhidin
hakikatine eren Bir'den başkasını unutur.
Allah Teâlâ'nın birliğini keş fen ve zevk en bilmeye tahkik
ve tahakkuk, bunu bu yoldan bilene de muhakkik ve mutehakkik
denir. Bu anlamda muvahhid ve tevhit ehli nefsinden fani ve Hakk ile baki,
aşk, cezbe ve vecd ehlidir, istiğrak ve mest olan saliktir.
Tevhid üç türlüdür:
1‐Hakk'ın Hakk için tevhidi, Allah
Teâlâ'nın kendisinin bir ve eşsiz olduğunu bilmesi.
2‐Hakk'ın halk için tevhidi. Allah
Teâlâ'nın bir ve eşsiz olduğunu insanlara bildirmesidir.
3‐Halkın Hakk’ı tevhidi. İnsanların
Allah'ın bir ve eşsiz olduğunu dile getirmeleri.
En mükemmel tevhid Hakk'ın Hakk için olan tevhididir.
Bu tevhid anlatılamaz, burada diller lal olur. Buna tevhîd‐i mücerred (saf) denir ki onu dille anlatmaya kalkışan mülhid olur.
Şu mâhiler gibi kendini deryâdan cüdâ sanma,
İhâta eylemiş her yana bak sûy‐ı tevhid et.
Şu balıklar gibi kendini deryâdan ayrı sanma,
İhâta eylemiş her yana bak bir yön ile tevhid et.
Şu mâhiler gibi demek, şu balıklar gibi kendini
deryâdan uzak sanma. Çünkü bir defa balıklar toplanıp aralarında konuşmuşlar ve
demişler ki, işidiriz su varmış, bu su nasıl şeydir? İçlerinde bunu
bilen bulunmayınca, demişler ki, bir büyük balık vardır bilse bilse o bilir,
ona gidip soralım.
Büyük balığa gidip sordular. O da bunlara cevap olarak:
“Sudan başka bir şeyi bana gösterin de ben de size suyu göstereyim” der.
Bu temsilde olduğu gibi Hakk’ın vücudundan başka bir şey yoktur ki Hakk’ın vücudu
görülsün. Mısır’da Ulema arasında bir anlaşmazlık vaki olmuş. Ulemanın bir
kısmı Hakk bu âlemleri ilmiyle kaplamıştır, diğerleri, hayır Hakk bu
âlemleri vücuduyla kaplamıştır.
Sonra Ezher camiinde toplanıp bu meseleyi çözmeğe
karar vermişler ve hangi taraf haklı ise o tarafa uyalım demişler. Bunların
camide toplandıkları sırada zamanın Velîlerinden bir zat oraya gelmiş ve
toplanma sebebini sorup öğrenmek istemiştir. Onlar aralarındaki anlaşmazlığı
kendisine açıklayınca, buyurmuş ki:
“Ey şaşkınlar Hakk’ın ilmi zatından ayrı mıdır?
Âlemleri ilmiyle ihata eden
(kaplayan) zatıyla edemez mi?”.
Salınma câh‐ı taklide suûd et
arş‐ı tahkîka,
Sana senden sefer eyle seni sen dû‐yi tevhid et.
Taklit makamında yürüme hakikat arşına yüksel,
Senden sana sefer eyle seni sen ikiyi bir et.
Ey mahcup! (ey gerçekleri görmeyen, gözü perdeli)
taklide düşme, tahkika hakikate çık, sana senden sefer eyle denilmektedir.
İnsan bütün âlemin en küçük özetidir. Bütün kâinatı içerisinde barındırır. Bu
sebepten dolayı nazarını kendi içerisine çevirmelidir. Çünkü Allah (c.c) Kur’
an’ da
"İnsanı biz yarattık. Onun için, nefsinin
kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de Biz pekiyi biliriz.
Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız." Kaf
16
Bu ayette de görüldüğü gibi uzakta arşta bir Allah
(c.c) aranmamalıdır, zira tam tersine ben sizde var olanım buyrulmaktadır.
Taklit ehli sadece ibadet ile Allah’a ulaşacaklarını
zan ederler. Hâlbuki ibadet eden ve edilenden bir haberdardırlar. Önce insan
nefsini tanıyacak sonrada Rabbini tanıyacaktır. Çünkü tevhit edilmediği sürece
ikilik hep kulu şirke götürecektir. Bu yüzden hakikat ehli taklitten geçerek
bizzat Allahtan seyir ve Allahlı seyir ile bütün âlemi seyir etmektedirler.
İzâfâtı bırak gözden açılsın dîde‐i Hak‐bîn,
Temâşâ‐yı cemâl ü şâhid‐i dil‐cûy‐i tevhid et.
Bağıntıları bırak gözden Hakk’ı gören gözün açılsın,
Cemâli temâşâ ve şâhid gönlü arayan, tevhid et.
Beyitte geçen izâfattan murad suver, yani suretlerdir.
Suretleri bırakınca öze nazar edilir.
Çünkü bütün bu suretler bize Allah’ı gösteren bir
aynadır. Nasıl aynaya baktığımızda kendi yüzümüzü görüyorsak, bütün yüzler bize
onu hatırlatmalıdır. Hakikat ehli kabuğa değil öze nüfuz eder ve onun ile
muhatap olur. Hiç kabuktan zevk alınır mı? Her meyvenin özü insana fayda verir.
Şeyh Küşteri kaddese’llâhü sırrahü’l‐azîz hazretlerinin namazda iken hatırına Arş, Kürsî
vesâire gibi şeyler gelirmiş. Acaba namazım doğru ve makbulmüdür diye düşünmüş.
Ona demişler ki, Ummân memleketinde bir zat var, o senin müşkülünü halleder.
Oraya gider ve o zata müşkülünü arz eder. O zat: “Kalbin Hakk’a secde etti mi
?” diye sormuş. “Evet, etti” deyince ol vakit hatıra gelen şeylerin zararı
yoktur. O hatıra gelenleri de halk eden Hak’tır, çünkü yüzünü yere koymak ancak
yüzün secdesidir, kalbin secdesi değildir.
Salât‐ı ehl‐i kurbun kıblesidir “Semme vech‐ullâh”
Niyâzî durma dâim secde‐i ebruyi tevhid
et.
Yakınlık bulanların namazlarının kıblesidir “Semm‐e vech‐ullâh”
Durma Niyâzî kaş secdesine devamla tevhid et.
Allah (c.c) Kur’ an da “Siz Allah’a yakın olana kadar
ibadet ediniz” buyurmuştur. Bu yakınlık Cem Makamını işaret etmektedir.
Çünkü kul bu makamda ibadet edeninde, ibadet edeninde
O olduğunu bilir. Bu yüzden o makama gelene kadar ibadet ederler. Ve bu makamın
iktizasınca kul her ne yöne yönelip ben dese haklıdır.
Ve lillâhil meşriku vel
magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun
alîm(alîmun). Bakara 115
Ve doğu da Allah'ındır batı
da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah'ın Vechi işte oradadır. Muhakkak
ki Allah Vâsi'dir (rahmeti ve lütfü geniştir, her şeyi ilmi ile kuşatandır).
Bu ayette de görüldüğü gibi kul bu makamda her ne
yana yönelse Hakkın Vechi oradadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder