Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,
Zümre‐i ehl‐i hakîkat anı kılmış mukteda.
Ey gönül gel başkalarından geçip aşka uy,
Hakîkat ehli cemaatı aşkı imam kılmış.
Aşk, sarmaşık anlamına gelen “ışk” kelimesinden alınmıştır. Sarmaşık, sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi hatta insanın vücudunu öylece sarar. Aşk, hem yaşanan duygusal, yani varoluşçu (egzistansiyel) gerçekliği hem de varlıksal, yani ontolojik gerçekliği olan bir kavramdır.
Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,
Zümre‐i ehl‐i hakîkat anı kılmış mukteda.
Cümle mevcudat‐u malûmata aşk
akdem dürür,
Zira aşkın evveline bulmadılar ibtida.
Hem dahi cümle fena buldukta aşk baki kalır,
Bu sebebden dediler kim aşka yoktur intiha.
Dilerim senden Hüda’ya eyle tevfıkın refik,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüda.
Masiva‐yı aşkının sevdasını gönlümden al,
Aşkını eyle iki âlemde bana aşina.
Aşk ile tamuda olmak cennetidir aşıkın,
Lik cennette olursa tamudur aşksız ana.
Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Enbiya vü evliyaya aşk
oluptur rehnüma.
Ey gönül gel gayriden geç
aşka eyle iktida,
Zümre‐i ehl‐i
hakîkat anı kılmış mukteda.
Ey gönül gel başkalarından geçip aşka uy,
Hakîkat ehli cemaatı aşkı imam kılmış.
Aşk, sarmaşık anlamına gelen “ışk” kelimesinden
alınmıştır. Sarmaşık, sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi hatta
insanın vücudunu öylece sarar. Aşk, hem yaşanan duygusal, yani varoluşçu
(egzistansiyel) gerçekliği hem de varlıksal, yani ontolojik gerçekliği olan bir
kavramdır.
Bazı şairler anlamca “aşk“ sözcüğünden daha
geniş kapsamlı olan “ışk” sözcüğünü tercih etmiştir. Aşk’ı daha çok duygusal
bir sevgiyi ve muhabbeti ifade etmek için kullanmasına rağmen, “ışk” ile
ulvî ve manevi sevgiyi dile getirmiştir. Dolayısıyla iki çeşit aşk'tan söz
edilebilir.
Birincisi ilâhî aşk, yani beşerî
aşktır. Başka bir deyişle Allah Teâlâ’ya yaratıcı aşkına ilâhî aşk
diyebiliriz. Çünkü varlıklar özünü bu aşktan almışlardır, varlıkların özü Allah
Teâlâ'nın yaratıcı aşk'ının ta kendisidir; ikincisi ise varoluşçu ve yaşanan
aşk, yani varoluşçu aşk'tır. Varoluşçu aşk insanın özünde gizli bulunan
aşkı gerek duygu ve düşüncesine gerekse davranış ve hareketlerine
yansıtmasıdır. Bu aşk, insanın bilgi ve bilinç seviyesine bağlı olarak komedik
ya da trajik biçimde tezahür edebilir. Tutku ve ihtirasların tatmini
esasına dayanan insanı güldürüp eğlendiren dünyalık aşk'a biz komedik aşk diyebiliriz.
Gelip geçici olan bu aşkın tam tersine, dünyayı ve insanı dünyevi şeylere
bağlayan duygu ve düşüncelerin bütününü yok sayan bir başka aşk vardır. Trajik
aşk, gerçek aşk budur. Buna göre, insan kendisini dünyevi tutkularından
kurtardığı ölçüde komedik aşk'tan kurtulup, gerçek aşk'a, ilahi aşk'a
ulaşabilecektir.
Aşk kelimesi Kur’ân‐ı
Kerim’de zikredilmemiştir. Ancak Muhyiddîn İbnü’l‐Arabî
kaddese’llâhü sırrahu’l‐azize göre, kinaye yoluyla orada
yer aldığı söylenmektedir.
Kur’ân Kerim’deki “eşedd‐i hubb” Bakara, 165 ayeti buna işaret eder denilmektedir.
“Kenz‐i mahfî”
yani “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim, mahlûkatı yarattım” hadisine
göre muhabbet, başlangıçta Allah Teâlâ’dan zuhur etmiş ve bütün mahlûkatın
yaratılmasına sebep olmuştur. Kur’ân‐ı
Kerim’deki “Allah onları, onlar da Allah’ı severler.” Maide 54
ayetinde sevginin ve muhabbetin önce Allah Teâlâ’dan geldiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle aşk, her şeyin temelidir ve kâinatın
ruhudur. İnsanda aşk yüzünden var oluşunun ilk kaynağına geri dönmeye çabalar.”
Aşk öyle bir ateştir ki, parlayınca mâşuktan başkasını yakar.”
“Ya Rabbi! “Aşk“ın manası nedir?”
“Ya Gavs! Âşık ol bana. Âşık benim, maşuk benim, aşk
benim! Kalbini benden başkasından çevir ve boşalt. “Ya Gavs‐ı Â’zâm! Aşkın zahirîne arif olursan, aşktan da fena
bulmalısın! Zira aşk hicaptır, âşık ile maşuk arasındaki hicap.
Gerçek anlamda aşk Allah Teâlâ’yı talep etmek ve O’nu
sevmektir. O halde âşık bir anlamıyla da taliptir. Hakk’ı isteyen ve seven
herkes âşık olabilir. Ancak âşık kendi gönlünü maşuk için boşaltması, akıl
bağından kurtulup iç âlemini sevdiğinden başka diğer bütün isteklerden
temizlemesidir. Aslında aşk aklı aciz bırakır. Fakat onsuzda olamaz.
Cümle mevcudat‐u malûmata aşk akdem dürür,
Zira aşkın evveline
bulmadılar ibtida.
Bütün bilinmiş mevcudatta en önce olanı aşktır,
Zira aşkın evveline başlangıç bulmadılar.
Aşk yolu, bir yoldur ki, ne ucu var, ne kıyısı. O yolda can
vermeden başka bir çare bulunmaz.
Aşk, Allah Teâlâ’nın kendisi olunca evveli ve sonu da
olmaz. Hakk’ın mahlûkatı sevmesi kendini sevmesi, yaratılmışların birebirlerini
sevmesi de Allah Teâlâ’yı sevmekten başka bir şey değildir.
Bu
sözlerin Hakikati Hadid Suresi 3 te geçmektedir.
Huvel'evvelu vel'ahıru vezzahiru
velbatınu ve huve bikulli şey'in 'aliymun
O, ilk ve sondur. Zahir ve Batın’dır.
O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Her
şeyin başlangıcı, yarattıklarında zahir olan ve gizlenen ve son olan yine benim
buyuruyor. Öz olan odur. Yani su gibi değişik hallere girse de su özü hep
aynıdır. Aşkta böyledir. Değişik suretlerde görülse de özü hep Allah’a olan
aşktan gelmektedir.
“Aşk makamı âlidir, aşk kadim ezelîdir
Aşk sözünü söyleyen cümle kudret dilidir”
Yunus Emre kaddese’llâhü sırrahu’l‐aziz
Aşk, kendinden başka bir şey vermez ve kendinden başka
bir şey almaz. Aşkın malı, mülkü yoktur. Fakat kimsenin de malı, mülkü
olamaz;
Çünkü aşk,
aşk için yeter.
Aşka giriftar olduğunuz zaman Allah Teâlâ kalbimin
içindedir demeyin, ben
Allah Teâlâ’nın kalbi içindeyim, demek daha yaraşır.
Siz, aşka yol göstereceğinizi sanmayın. Çünkü aşk,
sizde değer görürse, her yolu gösterir.
Hem dahi cümle fena
buldukta aşk baki kalır,
Bu sebebden dediler kim
aşka yoktur intiha.
Hem dahi her şey fena bulsa aşk baki kalır,
Dediler ki, bu sebepten aşkın sonu yoktur.
Kul
bütünü ile kendi varlığından geçerek hakkın bedeninde fena bulursa, kul da
tecelli eden Hak olur.
Ben bir kulumu seversem
onu öldürürüm. Bu da bir diyet gerektirir. Onun diyeti ben olurum.
Yani
kulun gözünden gören, kulağından işiten, dilinden söyleyen O olur. Kurbuferayiz
makamına ulaşılmış olunur. Bu makamda Hak zahir Halk ise Onun batınında
saklıdır. Kul fena bulunca ortaya baki
olan HAK yani aşk çıkmış olur. Bu yüzden dolayı aşkın sonu yoktur.
Dilerim senden Hüda’ya
eyle tevfıkın refik,
Bir nefes gönlüm senin
aşkından etme gel cüda.
Senden Hüda’ya uygun arkadaşlık dilerim,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel ayrı.
Kişi bütün ilgisini hakka verip bunun dışındaki
şeylerden uzak olmalıdır ki Hakka uygun arkadaşlık etsin. Bunun için hem
kendisini yoklamalı hem de her surette hakkı aramalıdır.
Her yüzden
nazarım sensin
Niyazi Mısri
Her nefes hakka agâh olmak gerektir. Zira kulun
verdiği her nefes HU dur. Her an onun zikri ile daim olmak gerekir.
Allah âdın zikredelim evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kulâ
Allah âdın her kim ol evvel anâ
Her işi âsân ider Allah anâ
Allah âdı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
Her nefesde Allah âdın di müdâm
Allah âdıyle olur her iş tamâm
Vâcib oldur cümle işde her kulâ
Allah âdın her kim ol evvel anâ
Her işi âsân ider Allah anâ
Allah âdı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
Her nefesde Allah âdın di müdâm
Allah âdıyle olur her iş tamâm
Masiva‐yı aşkının sevdasını gönlümden al,
Aşkını eyle iki âlemde
bana aşina.
Aşkın sevdasından başkasını gönlümden alsın,
İki âlemde aşkını bana tanıdık kılsın.
Kul
öyle bir aşk ile bağlı olmalıdır ki ondan başkaları artık ona zevk
vermemelidir. Bu âlemde ilahi aşka aşina olanlar diğer âlemde de aynı hal
üzerine olacaklardır.
Dünya
ahretin tarlasıdır. Hadis-i Şerif
Aşk ile tamuda olmak
cennetidir aşıkın,
Lik cennette olursa
tamudur aşksız ana.
Âşıkın cennetidir aşk ile cehennemde olmak,
Lakin ona aşksız cennet cehennemdir
Bir gün Mevlana’nın haremi Kira Hatun (radiyallâhü
anh): “Cennet halkının çoğu aptaldır” hadisinin manası nedir?”
diye sordu. Mevlana kaddese’llâhü sırrahu’l‐aziz:
“Aptal olmasalardı, Cennet ve Cennet’in nehirleriyle
nasıl yetinirlerdi. Sevgilinin yüzünün bulunduğu bir yerde Cennet’in ve
nehirlerinin yeri mi olur. Bunun
için “Cennet halkının çoğu aptaldır ve illiyyîn ise akıl sahipleri
içindir” buyurdu ve şu rubaiyi söyledi:
“Eğer Cehennemde senin zülfün elime geçerse,
cennetlik olmaktan utanırım. “Eğer sensiz, beni cennete çağıralar, cennet
sahrası yüreğimi sıkar”.
İkbal diyor
ki “Benim niyazım, iki rekât namaza sığmaz.”
“Âşıkların namazını niye
soruyorsun? Onun rükûu da secdesi gibi mahremdir.
Allah‐u Ekber'in alev alev yanışı beş vakit namaza sığmaz.
Aşkların namazında okuyuş, iki dünyaya meydan okumaktır. Bu namazın bir rekâtı
bile Müslüman’ı ölümsüz yapar. Bu ateşsiz ve heyecansız asrın öldürüp
mahvettiği insan böyle bir namazın içerdiği kıymetleri nerden bilecektir! “
Ey Niyazi Mürşid istersen
bu yolda aşka uy,
Enbiya
vü evliyaya aşk oluptur rehnüma.
Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Aşk Enbiya ve evliyaya
kılavuz oluştur
Ey salik kendine bir yol
gösterici istersen Aşk’ a uy o seni doğru yola götürür. Zira bütün enbiya ve
evliya onun kılavuzluğu ile menzile varmıştır.
Açıklamalar için teşekkür ederiz....selam ve dualarla.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilteşekkür ederiz.
YanıtlaSil