6 Ekim 2012 Cumartesi

Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,


Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,
Zümrei ehli hakîkat anı kılmış mukteda.

Ey gönül gel başkalarından geçip aşka uy,
Hakîkat ehli cemaatı aşkı imam kılmış.

Aşk, sarmaşık anlamına gelen “ışk” kelimesinden alınmıştır. Sarmaşık, sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi hatta insanın vücudunu öylece sarar. Aşk, hem yaşanan duygusal, yani varoluşçu (egzistansiyel) gerçekliği hem de varlıksal, yani ontolojik gerçekliği olan bir kavramdır.



Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,
Zümrei ehli hakîkat anı kılmış mukteda.
Cümle mevcudatu malûmata aşk akdem dürür,
Zira aşkın evveline bulmadılar ibtida.
Hem dahi cümle fena buldukta aşk baki kalır,
Bu sebebden dediler kim aşka yoktur intiha.
Dilerim senden Hüda’ya eyle tevfıkın refik,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüda.
Masivayı aşkının sevdasını gönlümden al,
Aşkını eyle iki âlemde bana aşina.
Aşk ile tamuda olmak cennetidir aşıkın,
Lik cennette olursa tamudur aşksız ana.
Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Enbiya vü evliyaya aşk oluptur rehnüma.

Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktida,
Zümrei ehli hakîkat anı kılmış mukteda.

Ey gönül gel başkalarından geçip aşka uy,
Hakîkat ehli cemaatı aşkı imam kılmış.

Aşk, sarmaşık anlamına gelen “ışk” kelimesinden alınmıştır. Sarmaşık, sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi hatta insanın vücudunu öylece sarar. Aşk, hem yaşanan duygusal, yani varoluşçu (egzistansiyel) gerçekliği hem de varlıksal, yani ontolojik gerçekliği olan bir kavramdır.

Bazı şairler anlamca “aşk“ sözcüğünden daha geniş kapsamlı olan “ışk” sözcüğünü tercih etmiştir. Aşk’ı daha çok duygusal bir sevgiyi ve muhabbeti ifade etmek için kullanmasına rağmen, “ışk” ile ulvî ve manevi sevgiyi dile getirmiştir. Dolayısıyla iki çeşit aşk'tan söz edilebilir.

Birincisi ilâhî aşk, yani beşerî aşktır. Başka bir deyişle Allah Teâlâ’ya yaratıcı aşkına ilâhî aşk diyebiliriz. Çünkü varlıklar özünü bu aşktan almışlardır, varlıkların özü Allah Teâlâ'nın yaratıcı aşk'ının ta kendisidir; ikincisi ise varoluşçu ve yaşanan aşk, yani varoluşçu aşk'tır. Varoluşçu aşk insanın özünde gizli bulunan aşkı gerek duygu ve düşüncesine gerekse davranış ve hareketlerine yansıtmasıdır. Bu aşk, insanın bilgi ve bilinç seviyesine bağlı olarak komedik ya da trajik biçimde tezahür edebilir. Tutku ve ihtirasların tatmini esasına dayanan insanı güldürüp eğlendiren dünyalık aşk'a biz komedik aşk diyebiliriz. Gelip geçici olan bu aşkın tam tersine, dünyayı ve insanı dünyevi şeylere bağlayan duygu ve düşüncelerin bütününü yok sayan bir başka aşk vardır. Trajik aşk, gerçek aşk budur. Buna göre, insan kendisini dünyevi tutkularından kurtardığı ölçüde komedik aşk'tan kurtulup, gerçek aşk'a, ilahi aşk'a ulaşabilecektir.

Aşk kelimesi Kur’ânı Kerim’de zikredilmemiştir. Ancak Muhyiddîn İbnü’lArabî kaddese’llâhü sırrahu’lazize göre, kinaye yoluyla orada yer aldığı söylenmektedir.

Kur’ân Kerim’deki “eşeddi hubb” Bakara, 165 ayeti buna işaret eder denilmektedir.

“Kenzi mahfî” yani “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim, mahlûkatı yarattım” hadisine göre muhabbet, başlangıçta Allah Teâlâ’dan zuhur etmiş ve bütün mahlûkatın yaratılmasına sebep olmuştur. Kur’ânı Kerim’deki “Allah onları, onlar da Allah’ı severler.” Maide 54 ayetinde sevginin ve muhabbetin önce Allah Teâlâ’dan geldiği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle aşk, her şeyin temelidir ve kâinatın ruhudur. İnsanda aşk yüzünden var oluşunun ilk kaynağına geri dönmeye çabalar.” Aşk öyle bir ateştir ki, parlayınca mâşuktan başkasını yakar.”

“Ya Rabbi! “Aşk“ın manası nedir?”
“Ya Gavs! Âşık ol bana. Âşık benim, maşuk benim, aşk benim! Kalbini benden başkasından çevir ve boşalt. “Ya Gavsı Â’zâm! Aşkın zahirîne arif olursan, aşktan da fena bulmalısın! Zira aşk hicaptır, âşık ile maşuk arasındaki hicap.
Gerçek anlamda aşk Allah Teâlâ’yı talep etmek ve O’nu sevmektir. O halde âşık bir anlamıyla da taliptir. Hakk’ı isteyen ve seven herkes âşık olabilir. Ancak âşık kendi gönlünü maşuk için boşaltması, akıl bağından kurtulup iç âlemini sevdiğinden başka diğer bütün isteklerden temizlemesidir. Aslında aşk aklı aciz bırakır. Fakat onsuzda olamaz.



Cümle mevcudatu malûmata aşk akdem dürür,
Zira aşkın evveline bulmadılar ibtida.

Bütün bilinmiş mevcudatta en önce olanı aşktır,
Zira aşkın evveline başlangıç bulmadılar.

Aşk yolu, bir yoldur ki, ne ucu var, ne kıyısı. O yolda can vermeden başka bir çare bulunmaz.

Aşk, Allah Teâlâ’nın kendisi olunca evveli ve sonu da olmaz. Hakk’ın mahlûkatı sevmesi kendini sevmesi, yaratılmışların birebirlerini sevmesi de Allah Teâlâ’yı sevmekten başka bir şey değildir.

Bu sözlerin Hakikati Hadid Suresi 3 te geçmektedir.

Huvel'evvelu vel'ahıru vezzahiru velbatınu ve huve bikulli şey'in 'aliymun
O, ilk ve sondur. Zahir ve Batın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

Her şeyin başlangıcı, yarattıklarında zahir olan ve gizlenen ve son olan yine benim buyuruyor. Öz olan odur. Yani su gibi değişik hallere girse de su özü hep aynıdır. Aşkta böyledir. Değişik suretlerde görülse de özü hep Allah’a olan aşktan gelmektedir.

“Aşk makamı âlidir, aşk kadim ezelîdir
Aşk sözünü söyleyen cümle kudret dilidir”
Yunus Emre kaddese’llâhü sırrahu’laziz


Aşk, kendinden başka bir şey vermez ve kendinden başka bir şey almaz. Aşkın malı, mülkü yoktur. Fakat kimsenin de malı, mülkü olamaz;
Çünkü aşk, aşk için yeter.

Aşka giriftar olduğunuz zaman Allah Teâlâ kalbimin içindedir demeyin, ben
Allah Teâlâ’nın kalbi içindeyim, demek daha yaraşır.
Siz, aşka yol göstereceğinizi sanmayın. Çünkü aşk, sizde değer görürse, her yolu gösterir.

Hem dahi cümle fena buldukta aşk baki kalır,
Bu sebebden dediler kim aşka yoktur intiha.

Hem dahi her şey fena bulsa aşk baki kalır,
Dediler ki, bu sebepten aşkın sonu yoktur.

Kul bütünü ile kendi varlığından geçerek hakkın bedeninde fena bulursa, kul da tecelli eden Hak olur.

Ben bir kulumu seversem onu öldürürüm. Bu da bir diyet gerektirir. Onun diyeti ben olurum.

Yani kulun gözünden gören, kulağından işiten, dilinden söyleyen O olur. Kurbuferayiz makamına ulaşılmış olunur. Bu makamda Hak zahir Halk ise Onun batınında saklıdır.  Kul fena bulunca ortaya baki olan HAK yani aşk çıkmış olur. Bu yüzden dolayı aşkın sonu yoktur.


Dilerim senden Hüda’ya eyle tevfıkın refik,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüda.

Senden Hüda’ya uygun arkadaşlık dilerim,
Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel ayrı.

Kişi bütün ilgisini hakka verip bunun dışındaki şeylerden uzak olmalıdır ki Hakka uygun arkadaşlık etsin. Bunun için hem kendisini yoklamalı hem de her surette hakkı aramalıdır.

Her yüzden nazarım sensin
                                 Niyazi Mısri

Her nefes hakka agâh olmak gerektir. Zira kulun verdiği her nefes HU dur. Her an onun zikri ile daim olmak gerekir.

Allah âdın zikredelim evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kulâ
Allah âdın her kim ol evvel anâ
Her işi âsân ider Allah anâ
Allah âdı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
Her nefesde Allah âdın di müdâm
Allah âdıyle olur her iş tamâm








Masivayı aşkının sevdasını gönlümden al,
Aşkını eyle iki âlemde bana aşina.

Aşkın sevdasından başkasını gönlümden alsın,
İki âlemde aşkını bana tanıdık kılsın.

Kul öyle bir aşk ile bağlı olmalıdır ki ondan başkaları artık ona zevk vermemelidir. Bu âlemde ilahi aşka aşina olanlar diğer âlemde de aynı hal üzerine olacaklardır.

Dünya ahretin tarlasıdır. Hadis-i Şerif 


Aşk ile tamuda olmak cennetidir aşıkın,
Lik cennette olursa tamudur aşksız ana.

Âşıkın cennetidir aşk ile cehennemde olmak,
Lakin ona aşksız cennet cehennemdir

Bir gün Mevlana’nın haremi Kira Hatun (radiyallâhü anh): “Cennet halkının çoğu aptaldır” hadisinin manası nedir?” diye sordu. Mevlana kaddese’llâhü sırrahu’laziz:

“Aptal olmasalardı, Cennet ve Cennet’in nehirleriyle nasıl yetinirlerdi. Sevgilinin yüzünün bulunduğu bir yerde Cennet’in ve nehirlerinin yeri mi olur. Bunun için “Cennet halkının çoğu aptaldır ve illiyyîn ise akıl sahipleri içindir” buyurdu ve şu rubaiyi söyledi:
“Eğer Cehennemde senin zülfün elime geçerse, cennetlik olmaktan utanırım. “Eğer sensiz, beni cennete çağıralar, cennet sahrası yüreğimi sıkar”.

İkbal diyor ki “Benim niyazım, iki rekât namaza sığmaz.”
“Âşıkların namazını niye soruyorsun? Onun rükûu da secdesi gibi mahremdir.
Allahu Ekber'in alev alev yanışı beş vakit namaza sığmaz. Aşkların namazında okuyuş, iki dünyaya meydan okumaktır. Bu namazın bir rekâtı bile Müslüman’ı ölümsüz yapar. Bu ateşsiz ve heyecansız asrın öldürüp mahvettiği insan böyle bir namazın içerdiği kıymetleri nerden bilecektir! “

Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Enbiya vü evliyaya aşk oluptur rehnüma.

Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Aşk Enbiya ve evliyaya kılavuz oluştur

Ey salik kendine bir yol gösterici istersen Aşk’ a uy o seni doğru yola götürür. Zira bütün enbiya ve evliya onun kılavuzluğu ile menzile varmıştır. 

3 yorum: