Hatm‐i cem‐il mürselinin fahrıdır fakr‐u fenâ,
Hatm odur kim bir ola yanında hem şâhü
gedâ.
Devlet‐i dünyâ seni bir rütbeye
muhtac eder,
Devlet oldur sana her bir rütbeden vere
gınâ.
Belki Mûsâ’yı telemmüz eylese etmez kabûl,
Hızr ile hem‐râh olan kes eylemez çün‐u çerâ
Dersin aklından alursun bil sana olmaz
delil,
Dersini var Hakk’dan al kim ilmin ola reh‐nümâ.
İzzet istersen yürü var bekle zillet
kapısın,
Ateş‐i a’dâ ile kayna olunca
kimya.
Kâb’e Kavseyni ev‐ednâ da ikâmet eyleme,
Zât‐ı baht nûruna yan, bul
makâm‐ı müntehâ.
Mısrîye hatm‐il makâmat oldu
herşeyden ferâğ,
Zâhir u bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ.
Hatm‐i cem‐il mürselinin fahrıdır
fakr‐u fenâ,
Hatm odur kim bir ola yanında hem şâh‐ü gedâ.
Bütün mürselerin sonuncusunun övüncü fakr‐u fenâ,
Şâh ve köle son nebinin yanında bir olandır.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin makamı
olan fakr‐u fenâ’dan bahis edilmektedir.
Varlığın ve yokluğun kıymetini kaybettiği makam olan fakr‐u fena vasıtasıyla
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem miraca kavuşmuştur. Varlık, yokluk ile
bilindiğinden, kulun yokluğu bulması ile varlık açığa çıkar. İnsanlar varlık
davasında bulunduğu sürece nakıstır. Çünkü benlik ortaya çıkınca ikilik ve
gizli şirk ortaya çıkmaktadır. Her fiilin faili ancak Allah (c.c) iken biz
kullar yaptığımız hareketlerde kendimize bir pay biçmemeliyiz. Çünkü O’nun izni
olmadan bir yaprak dahi yere düşemez. O yüzden ister Şah ol ister Köle önemli
olan acizliğin farkına varıp varlık ve yokluktan geçilmelidir.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne,
topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Devlet‐i dünyâ seni bir rütbeye
muhtac eder,
Devlet oldur sana her bir rütbeden vere
gınâ.
Dünya devleti seni bir rütbeye muhtaç eder,
Asıl devlet sana her bir rütbeden yeterlilik
verendir.
Dünyada insanlar sürekli bir makam peşindedir ve
bunun sonu gelmez. Birçok insan bu makamları ölene kadar terk etmezler. Ama
dünya kimseye kalmamıştır. Bu makamlar gelip geçicidir. Önemli olan tevhide
girip manevi makamları zevk etmek ve sürekli yeni zevklere ulaşmaktır. İşte bu
makamlar kalıcıdır ve her makamda daha güzel zevkler vardır. İnsana hiçbir
zaman gına getirmez.
Belki Mûsâ’yı telemmüz eylese etmez kabûl,
Hızr ile hem‐râh olan kes eylemez çün‐u çerâ
Belki Mûsâ aleyhisselâm öğrenci kılsa kabul
etmez,
Hızr ile yol arkadaşı olan kişide nasıl ve niçin
olmaz
Hz. Musa zamanının ulum azim bir peygamberi ve
bilge bir kişiliktir. Bir gün kavimi sorar ilim derecesi itibari ile senden
daha üstünü var mıdır? Bunun üzerine Hz. Musa şöyle biraz düşünüp “Yoktur”
cevabını verince Allah (c.c) bir vahiy gelmiştir. “Katımızdan ilim ile
şereflendirilmiş bir genç (Hz. Hızır) ile buluş” emri gelmiştir. Bunun üzerine
Hz. Musa Hz. Yüşa (a.s) ile birlikte yolculuk ederek Hz. Hızır’a ulaşmışlardır.
Hz. Musa onunla yolculuk etmek için teklifte bulunmuştur.
Hz. Hızır da mahiyetini kavrayama cağı konularda
kendisine muhalefet etmediği sürece kendisine katılacağını bildirmiştir.
Böyle Hz. Musa Hz. Hızır (a.s) öğrenci olmuştur.
Fakat Hz. Hızır olayların iç yüzüne vakıf iken Hz. Musa satıhta kaldığı için
kendisine itiraz etmiş ve her konuda neden niçin aramıştır. Hâlbuki Tevhid ehli
olan kullar sebeplerin sebeplerini gördükleri için neden ve niçin ile
uğraşmazlar.
"Deme şu niçin şöyle, Yerincedir ol öyle,
Bak sonuna sabr eyle, Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler..."
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri
(k.s.)
Dersin aklından alursun bil sana olmaz
delil,
Dersini var Hakk’dan al kim ilmin ola reh‐nümâ.
Bil ki dersini aklından alırsan sana yol
gösterici olmaz,
Kim Hakk’dan dersini alırsa ilmi ona yol
gösterir.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu
ki;
“Âlimler gökyüzündeki yıldızlar gibidir.
Karada ve denizde onlar sayesinde yol bulunur. Yıldızlar sönüverirse,
kılavuzların yoldan çıkmaları yakın demektir.”
Akıl insanı her zaman doğru yola iletemez. Bazen
de bütün hakikati kavrayamaz bu yüzden aklın mat olduğu bazı yerler vardır.
İşte orada Aşk devreye girer ve bize kılavuz olur. Bu yüzden Hakk’ın yolunu
tercih edersek o bize kılavuz olur.
Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka
uy,
Enbiya vü evliyaya aşk oluptur rehnüma.
İzzet istersen yürü var bekle zillet
kapısın,
Ateş‐i a’dâ ile kayna olunca
kimya.
İzzet istersen yürü var zillet kapısını bekle,
Macun eden ateş ile demirci olunca kimya olursun.
Makam sahibi olmak istersen büyüklenme tevazu
göster o zaman sana tekmil makamlar gösterilir. Kul Allah (c.c) karşısında
acizliğini bilmelidir. Yoksa yüksekten bakan göz göz değildir. Mecnun gibi aşka
düşüp tevazu ile hakka yaklaşırsan kimya (aşk) olursun.
Kâb‐e Kavseyni ev‐ednâ da ikâmet eyleme,
Zât‐ı baht nûruna yan, bul
makâm‐ı müntehâ.
Kâb’e Kavseyni ev‐ednâ da karar eyleme,
Allah Teâlâ’nın nuruna yan, son makamı bul.
Vahdet şuhûdu gâlib olmağa Makâmü’l‐Cem’ ve Seyrü’l‐Muhibbî derler.
Bu makâmda “Kulun lisanından Semiallahü limen
hamideh diyen odur.” Vârid olur.
Ve bu makâmın lisânı “Allah’tan önce başka hiçbir şey
görmedim.” Der.
Zahir olmuş çokluğun şuhûdu galip olunca, buna
Hazretü’l‐Cem’ ve Seyrü’l‐Mahbûbî derler. Bu
makâmda hadîs‐i kudsîde vârid oldu ki:
“… Kulum kendisine farz kıldığım
şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşmamıştır.
Kulum bana devamlı nafile ibadetleri ile
yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Bir kere onu sevdim mi ben onun
işiten kulağı, gören
gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.
Eğer benden bir şey isterse onu veririm.
Bana sığınırsa muhakkak onu korurum.
Ve lisânı “Allah’tan
sonra başka hiçbir şey görmedim.” der.
Hem vahdet ve hem zuhur eden çokluğun ikisini
müşâhede eder. Buna Cem’u’l‐Cem’ ve Kâbe Kavseyn derler. Lisânı “Allah’la beraber başka hiçbir
şey görmedim.”
Vahdet ve çokluğu fani edip, yani vahdet ayn‐i kesret ve kesret ayn‐i vahdet müşâhede edip,
buna Makâm‐ı Ahadiyyetü’l‐Cem’ Ev ednâ makâmı denir. Ve lisânı “Allah’tan başka hiçbir şey
görmedim.” dır.
Hakiki iman olup Hakka’l‐yakîn’de dâhil olur.
Hakka’l‐yakîn bir makâmdır.
Buna Makâm‐ı Temkîn ve Makâm‐ı Hitâm ve Makâm‐ı İttihâd denir. Burada ne kesret ve ne vahdet ve
ne tâ‐i hitâb sabit olur.
Makâmın lisânı “Görünen
her şey Allah Teâlâ’dır” der.
Mısrîye hatm‐il makâmat oldu
herşeyden ferâğ,
Zâhir u bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ.
Mısrî herşeyden kurtulunca makamların sonunu
buldu,
Zâhir ve bâtında ulaşılacak ancak sonsuz Allah
Teâlâ kaldı.
Kesret ve Vahdetten kurtulup son makama yedinci
makama gelinir ki burası Peygamber efendimizin (s.a.s) makamıdır. Ve buraya
onun izni ile girilir ve yalnız Allah (c.c) müşahede edilir.
Açıklamaların güzelliğinde bir yolculuğa çıkmaya kararlı olanların yolları açık olsun...Gönülleri mutlu olsun inşaallah.
YanıtlaSil