6 Ekim 2012 Cumartesi

Hatm‐i cem‐il mürselinin fahrıdır fakr‐u fenâ,


Hatmi cemil mürselinin fahrıdır fakru fenâ,
Hatm odur kim bir ola yanında hem şâhü gedâ.
Devleti dünyâ seni bir rütbeye muhtac eder,
Devlet oldur sana her bir rütbeden vere gınâ.
Belki Mûsâ’yı telemmüz eylese etmez kabûl,
Hızr ile hemrâh olan kes eylemez çünu çerâ
Dersin aklından alursun bil sana olmaz delil,
Dersini var Hakk’dan al kim ilmin ola rehnümâ.
İzzet istersen yürü var bekle zillet kapısın,
Ateşi a’dâ ile kayna olunca kimya.
Kâb’e Kavseyni evednâ da ikâmet eyleme,
Zâtı baht nûruna yan, bul makâmı müntehâ.
Mısrîye hatmil makâmat oldu herşeyden ferâğ,
Zâhir u bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ.


Hatmi cemil mürselinin fahrıdır fakru fenâ,
Hatm odur kim bir ola yanında hem şâhü gedâ.

Bütün mürselerin sonuncusunun övüncü fakru fenâ,
Şâh ve köle son nebinin yanında bir olandır.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin makamı olan fakru fenâ’dan bahis edilmektedir. Varlığın ve yokluğun kıymetini kaybettiği makam olan fakru fena vasıtasıyla Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem miraca kavuşmuştur. Varlık, yokluk ile bilindiğinden, kulun yokluğu bulması ile varlık açığa çıkar. İnsanlar varlık davasında bulunduğu sürece nakıstır. Çünkü benlik ortaya çıkınca ikilik ve gizli şirk ortaya çıkmaktadır. Her fiilin faili ancak Allah (c.c) iken biz kullar yaptığımız hareketlerde kendimize bir pay biçmemeliyiz. Çünkü O’nun izni olmadan bir yaprak dahi yere düşemez. O yüzden ister Şah ol ister Köle önemli olan acizliğin farkına varıp varlık ve yokluktan geçilmelidir.

Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
                        Necip Fazıl KISAKÜREK





Devleti dünyâ seni bir rütbeye muhtac eder,
Devlet oldur sana her bir rütbeden vere gınâ.

Dünya devleti seni bir rütbeye muhtaç eder,
Asıl devlet sana her bir rütbeden yeterlilik verendir.

Dünyada insanlar sürekli bir makam peşindedir ve bunun sonu gelmez. Birçok insan bu makamları ölene kadar terk etmezler. Ama dünya kimseye kalmamıştır. Bu makamlar gelip geçicidir. Önemli olan tevhide girip manevi makamları zevk etmek ve sürekli yeni zevklere ulaşmaktır. İşte bu makamlar kalıcıdır ve her makamda daha güzel zevkler vardır. İnsana hiçbir zaman gına getirmez.

Belki Mûsâ’yı telemmüz eylese etmez kabûl,
Hızr ile hemrâh olan kes eylemez çünu çerâ

Belki Mûsâ aleyhisselâm öğrenci kılsa kabul etmez,
Hızr ile yol arkadaşı olan kişide nasıl ve niçin olmaz  

Hz. Musa zamanının ulum azim bir peygamberi ve bilge bir kişiliktir. Bir gün kavimi sorar ilim derecesi itibari ile senden daha üstünü var mıdır? Bunun üzerine Hz. Musa şöyle biraz düşünüp “Yoktur” cevabını verince Allah (c.c) bir vahiy gelmiştir. “Katımızdan ilim ile şereflendirilmiş bir genç (Hz. Hızır) ile buluş” emri gelmiştir. Bunun üzerine Hz. Musa Hz. Yüşa (a.s) ile birlikte yolculuk ederek Hz. Hızır’a ulaşmışlardır. Hz. Musa onunla yolculuk etmek için teklifte bulunmuştur.
Hz. Hızır da mahiyetini kavrayama cağı konularda kendisine muhalefet etmediği sürece kendisine katılacağını bildirmiştir.

Böyle Hz. Musa Hz. Hızır (a.s) öğrenci olmuştur. Fakat Hz. Hızır olayların iç yüzüne vakıf iken Hz. Musa satıhta kaldığı için kendisine itiraz etmiş ve her konuda neden niçin aramıştır. Hâlbuki Tevhid ehli olan kullar sebeplerin sebeplerini gördükleri için neden ve niçin ile uğraşmazlar.    

"Deme şu niçin şöyle, Yerincedir ol öyle, Bak sonuna sabr eyle, Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler..."

 Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri (k.s.)

Dersin aklından alursun bil sana olmaz delil,
Dersini var Hakk’dan al kim ilmin ola rehnümâ.

Bil ki dersini aklından alırsan sana yol gösterici olmaz,
Kim Hakk’dan dersini alırsa ilmi ona yol gösterir.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Âlimler gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Karada ve denizde onlar sayesinde yol bulunur. Yıldızlar sönüverirse, kılavuzların yoldan çıkmaları yakın demektir.”

Akıl insanı her zaman doğru yola iletemez. Bazen de bütün hakikati kavrayamaz bu yüzden aklın mat olduğu bazı yerler vardır. İşte orada Aşk devreye girer ve bize kılavuz olur. Bu yüzden Hakk’ın yolunu tercih edersek o bize kılavuz olur.

Ey Niyazi Mürşid istersen bu yolda aşka uy,
Enbiya vü evliyaya aşk oluptur rehnüma.

İzzet istersen yürü var bekle zillet kapısın,
Ateşi a’dâ ile kayna olunca kimya.

İzzet istersen yürü var zillet kapısını bekle,
Macun eden ateş ile demirci olunca kimya olursun.

Makam sahibi olmak istersen büyüklenme tevazu göster o zaman sana tekmil makamlar gösterilir. Kul Allah (c.c) karşısında acizliğini bilmelidir. Yoksa yüksekten bakan göz göz değildir. Mecnun gibi aşka düşüp tevazu ile hakka yaklaşırsan kimya (aşk) olursun.


Kâbe Kavseyni evednâ da ikâmet eyleme,
Zâtı baht nûruna yan, bul makâmı müntehâ.

Kâb’e Kavseyni evednâ da karar eyleme,
Allah Teâlâ’nın nuruna yan, son makamı bul.

Vahdet şuhûdu gâlib olmağa Makâmü’lCem’ ve Seyrü’lMuhibbî derler.
Bu makâmda “Kulun lisanından Semiallahü limen hamideh diyen odur.” Vârid olur.
Ve bu makâmın lisânı “Allah’tan önce başka hiçbir şey görmedim.” Der.

Zahir olmuş çokluğun şuhûdu galip olunca, buna Hazretü’lCem’ ve Seyrü’lMahbûbî derler. Bu makâmda hadîsi kudsîde vârid oldu ki:
“… Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşmamıştır.
Kulum bana devamlı nafile ibadetleri ile yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Bir kere onu sevdim mi ben onun işiten kulağı, gören
gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm.
Bana sığınırsa muhakkak onu korurum.
Ve lisânı “Allah’tan sonra başka hiçbir şey görmedim.” der.

Hem vahdet ve hem zuhur eden çokluğun ikisini müşâhede eder. Buna Cem’u’lCem’ ve Kâbe Kavseyn derler. Lisânı “Allah’la beraber başka hiçbir şey görmedim.”

Vahdet ve çokluğu fani edip, yani vahdet ayni kesret ve kesret ayni vahdet müşâhede edip, buna Makâmı Ahadiyyetü’lCem’ Ev ednâ makâmı denir. Ve lisânı “Allah’tan başka hiçbir şey görmedim.” dır.
Hakiki iman olup Hakka’lyakîn’de dâhil olur. Hakka’lyakîn bir makâmdır.


Buna Makâmı Temkîn ve Makâmı Hitâm ve Makâmı İttihâd denir. Burada ne kesret ve ne vahdet ve ne tâi hitâb sabit olur.

Makâmın lisânı “Görünen her şey Allah Teâlâ’dır” der.

Mısrîye hatmil makâmat oldu herşeyden ferâğ,
Zâhir u bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ.

Mısrî herşeyden kurtulunca makamların sonunu buldu,
Zâhir ve bâtında ulaşılacak ancak sonsuz Allah Teâlâ kaldı.

Kesret ve Vahdetten kurtulup son makama yedinci makama gelinir ki burası Peygamber efendimizin (s.a.s) makamıdır. Ve buraya onun izni ile girilir ve yalnız Allah (c.c) müşahede edilir.


1 yorum:

  1. Açıklamaların güzelliğinde bir yolculuğa çıkmaya kararlı olanların yolları açık olsun...Gönülleri mutlu olsun inşaallah.

    YanıtlaSil