6 Ekim 2012 Cumartesi

Rumuz‐u Enbiyâ‐yı vâkıf esrâr olandan sor, Enel‐Hakk sırrını candan geçüp ber‐dâr olandan sor


Rumuzu Enbiyâyı vâkıf esrâr olandan sor,
EnelHakk sırrını candan geçüp berdâr olandan sor.
Yürü var ehli tecridi alâik ehline sorma,
Anı cân u cihânı terk edüp deyyâr olandan sor.
Gehi kahrü gehi lutfun kemâlin bilmek istersen,
Fenâ ender fenâda yoğ olup hem var olandan sor.
Dilâ bu Mantık’uttayrı fesâhat ehli anlamaz,
Bunu ancak ya Attâr veyahut Tayyâr olandan sor.
Anadan doğma gözsüzler kemâhi görmez eşyâyı
Niyâzî vechi dildârı ulülebsâr olandan sor.

Rumuzu Enbiyâyı vâkıf esrâr olandan sor,
EnelHakk sırrını candan geçüp berdâr olandan sor.

Nebiler sırlarının işaretlerine vâkıf olandan sor,
EnelHakk sırrını candan geçüp asılmış olandan sor.

Hazreti Ömer radiyallâhü anh buyurmuştur:
“Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile EbubekirisSıddık radiyallâhü anh birbirleriyle sohbet ederlerken aralarında Arapça konuştukları halde, sanki ben Arapça bilmiyormuşum gibi konuşulanları anlamazdım. Bunun sebebi Hazreti Ebûbekir radiyallâhü anhın “Sıddıkiyyet” makâmında olması idi. Hazreti Ömer radiyallâhü anh ve diğer sahâbe ise ancak Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Hakk’a yürümesinden sonra Sıddıkiyyet makâmına vasıl oldular.



Hazreti Ebûbekir’e Sıddıkiyyet makâmı Medinei Münevvereye hicret etmek üzere Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile Mekkei Mükerreme’den gizlice çıkıp kırda bir mağarada gizlendikleri sırada verildi.

Eğer siz ona yardım etmezseniz, biliyorsunuz ya, o küfredenler onu çıkardıkları sırada mağarada bulunan ikinin bir iken Allah Teâlâ ona yardım etmişti ki, o, arkadaşına: “Üzülme, çünkü Allah Teâlâ bizimle beraberdir!” diyordu.Bunun üzerine Allah Teâlâ ona manevi güç ve huzur verdi, onu görmediğiniz ordularla destekledi ve küfredenlerin kelimesini en alçak etti. Allah'ın kelimesi ise en üstün olandır. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.” Tevbe 40

İşte bu ayeti celilinin nüzulüyle Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından Ebûbekiri Sıddık radiyallâhü anh hazretlerine Sıddıkiyyet makâmı telkin olundu. “Velâyet makâmı” (velilik makâmı) halk ile olduğu vakit halk ile Hak ile olduğu vakit Hakk ile olmaktır. Sıddıkiyyet makâmı ise yalnız Hak ile olmak, halk ile olmamaktır. “Kurbet makâmı” (yakınlık makâmı) ki, Sıddıkiyyet makâmından daha âlâdır, hem Hakk ile hem de halk ile olmaktır.





Ebû Yezidi Bistâmî kaddese’llâhü sırrahü’lazîz kurb makamına varınca kendisine: “Bize ne hediye getirdin” diye nida olundu. O da: “Ey Şah hazinende olmayan dört şey getirdim: Yokluk, ihtiyaç, özür, günah” diye cevap verdi.
Ebû Yezid dedi ki, böyle deyince, bana:
“Kapıdan gir, çünkü sen bize büyük bir hediye getirdin” denildi. İçeri girince,bu makamda kendimden başkasını göremedim. Bunun sebebini sordum.
Bana denildi ki:
“Bu herkesin makamı değil, bilakis o, vücutlarını yok eden ve varlıkta nişanı kalmayan ferdlerin makamıdır.”
Ebû Yezidi Bistâmî kaddese’llâhü sırrahü’lazîz daha sonra da buyurmuştur:
“Ben otuz yıl Hak ile konuştum, halk zannederdi ki, ben anlarla konuşuyorum”.
Bu da kendisinin Sıddıkiyyet makâmında bulunmasına bir delildir. Hazreti Ebûbekir radiyallâhü anh Kurbet makâmına Halifeliği zamanında nail oldu. İşte Niyâzîi Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz “Rumûzu Enbiyâyı vâkıfı esrâr olandan sor” demesi budur. Bakınız meselâ iki tevhid ehli birbirleriyle tevhid üzerine muhabbet ederlerken avamdan (bu hususlara vâkıf olmayan bir kimse) biri gelse,muhabbetlerine vâkıf olabilir mi ve onların konuştuklarını anlayabilir mi?





Şayet dinleyen âlim olsun anlayamaz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Allah Teâlâ'nın öyle kulları vardır ki onlar ne nebidir ne de şehiddirler. Ancak Allah Teâlâ katındaki derecelerinden dolayı kıyamet gününde nebiler ve şehidler onlara gıpta ederler. Onların kim olduğu sorusuna da; “Onlar aralarında ne neseb ne de maddi bir bağ olmamasına rağmen birbirlerini Allah Teâlâ için sevenlerdir. Allah Teâlâ'ya yemin olsun ki onların yüzleri nurludur ve onlar nûr üzeredirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldüğü zaman onlar üzülmezler”

Yürü var ehli tecridi alâik ehline sorma,
Anı cân u cihânı terk edüp deyyâr olandan sor.

Yürü var yalnız kalmış kişilerle olanlara sorma,
Onu cân ve cihânı terk edüp yer yurt sahibi olandan sor.

Bazı tarikat ehli kişiler inzivaya çekilerek hakka yakın olmayı arzu ederler. Uzlet ederler fakat dağa çıkıp uzlet etmek için her konuda bilgi sahibi olunması gerektir. Ki aklına bir müşkül geldiğinde dağdan inip sual etmek için şehre inmek çok meşaketlidir. Bu yüzden bu yalnız kalan kullar her konuya vakıf olamazlar. Ancak Halk içinde Hak ile birlikte olan kullar buna vakıf olurlar ki onlar benlik davasından geçip bütün her şeyin bilgisinin hakkın katında olduğunu idrak etmiş kimselerdir.

Bu kişiler canını cananına vererek canlarından ve dünya sevgisinden geçerek yeni bir cana ve saltanata ulaşırlar. Ebedi yurtlarına yerleşmiş olurlar. Hakikati o kişilere sual etmek lazımdır.

Gehi kahrü gehi lutfun kemâlin bilmek istersen,
Fenâ ender fenâda yoğ olup hem var olandan sor.

Bazan kahr ve bazan lutfun kemâlin bilmek istersen,
Fenâ ender fenâda yok olup hem var olandan sor.

Kahr ve lütuf hakkın tecelli etmesi ile kulların bunu isimlendirmesi ile ortaya çıkar. Bir işin hayır mı şer mi olduğunu ancak basiret sahipleri görür. Çünkü onlar işin sonunu başından görenlerdir. Fakat bu makamda olmayan perdeli kullar ise hakkın tecellileri karşısında daim bir ümitsizlik ve aşırı güvence içerisindedir. Eğer bu tecellilerin sırrını öğrenmek ister isen kendini Hakkın vücudunda fena edenlere ve onun vücudu ile tekrar hayat bulanlara sor.











Dilâ bu Mantık’uttayrı fesâhat ehli anlamaz,
Bunu ancak ya Attâr veyahut Tayyâr olandan sor.

Ey dil, ey gönül bu kuşdilini güzel konuşanlar anlamaz,
Bunu ancak ya Attâr veya Tayyâr olandan sor.


Bu kuş lisanını fesâhat ehli bile anlamaz, onu sen Şeyh Attâr’dan sor. Bu zatın “Mantıkut tayr” adlı tevhide dair yazdığı bir kitâbı vardır. İşte o kitabı Şeyh Attâr’dan sor sözü kinayeli (iki şeyden birini diğerinin yerine kullanma) bir sözdür. Bir de Mantıkut tayr kuş lisanı olarak itibar olunursa, anı sen o uçandan, yani kuş olandan sor. Çünkü konuşulan sözler kuş lisanıdır, anı ancak kuş olan bilir. Tevhidi bilen kullar kuşdilini bilir. Çünkü tevhid insanlara her varlığın lisanından haber verir. Bütün yaratılanlar kendi lisanı ile hakkı zikir ederler. Ancak basiret sahibi olan kişiler buna vakıf olurlar.

Anadan doğma gözsüzler kemâhi görmez eşyâyı
Niyâzî vechi dildârı ulülebsâr olandan sor.

Anadan doğma gözsüzler olduğu gibi görmez eşyâyı
Niyâzî sevgili yüzünü görebilecek olandan sor.

İki türlü körlük vardır. Birisi görme organı özü olan gözün hakkın tecellisi ile kapalı olarak çevresindeki yansımaları görmemesi ile oluşan körlüktür. Bu Allah (c.c) izni ile tedavi edilecek bir hastalıktır.
 Ama bir de kalp gözünün körlüğü vardır ki bu ancak basiret sahibi bir efendinin eğitim ile giderilebilir. Bir kişinin kafa gözü açık olsa dahi gönül gözü kapalı ise eşyanın özünün hak olduğunu göremez. Gözü olmasına rağmen manen kördür.



“Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.” İsra 72

Sen sevgili yüzünü gönül gözü açık olanlardan sor. Çünkü Allah (c.c) ancak gönül gözü ile görülebilir. 

1 yorum:

  1. Yüce Allah (CC) hepimizi Basiret sahibi eylesin...Amin.

    Ya Basir (CC)

    YanıtlaSil