Uyan gafletten ey gâfil seni aldatmasın dünyâ,
Yakanı al elinden kim seni sonra kılar rüsvâ.
Ne sandın sen bu gaddârı ki tâ böyle anı sevdin,
Anı her kim ki sevdiyse dinini eyledi yağmâ.
Adâvet kılma kimseyle sana nefsin yeter düşmân
Ki asla senden ayrılmaz ömür âhir olunca tâ.
İşittin Hakk Rasûlünden nice âyât‐u ahbârı,
Veli nîdem ki kâr etmez bu öğütler sana aslâ.
Bu zâhir gözünü örtüp bana tut cân ile gönlün
Ki her bir sözün içinde duyasın cevher‐i manâ.
Kelâm‐ı Mustafâ zevkin dimâğında bulagör kim
Muadil olmaz ol zevke hezâran “men ile selvâ.”
Kemâl‐i devlet istersen oku ayât‐ı Kur’ânı
Ki her harfin içinde var Niyâzî bin dürr‐i yektâ
Uyan gafletten ey gâfil seni aldatmasın dünyâ,
Yakanı al elinden kim seni sonra kılar rüsvâ.
Ey gâfil uyan gafletten seni aldatmasın dünyâ,
Elinden kurtul ki, sonra seni kılar rezil eder.
“Firavun, kıyamet gününde milletine öncülük eder,
onları cehenneme götürür.
Gittikleri yer ne kötü yerdir!”
Firavun
bizim terbiye edilmemiş nefsimizdir ki ona uyarsak bizi aldatır ve her türlü
kötülüğü hiç çekinmeden işler.
Ne sandın sen bu gaddarı
ki tâ böyle anı sevdin,
Anı her kim ki sevdiyse
dinini eyledi yağma.
Böyle onu çok sevdiğin bu zalimi ne sandın,
Kim onu sevdiyse dinini yağma eyledi.
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
hadislerinde kulluğu Allah Teâlâ'dan başkasına hasredenlerin akıbetlerinden
bahseder:
“Yarın kıyamet gününde insanlar bir araya toplanacak.
Allah, her kim, her neye tapıyorsa onun ardına düşsün buyuracak. Artık kimi
güneşin, kimi ayın ve kimileri de Tağutların ardına düşüp gideceklerdir.”
Adâvet kılma kimseyle sana
nefsin yeter düşmân
Ki asla senden ayrılmaz
ömür âhir olunca tâ.
Nefsin düşman olarak yeter, kimseye düşman olma
Nefsin ömrün bitene kadar senden asla ayrılmaz.
Başkalarını düşman olarak isimlendireceğine kendi
nefsini düşman bil onunla savaş ve onu eğit. Çünkü bu işi yapmaz isen seninle
mezara kadar gelecektir.
İşittin Hakk Rasûlünden nice âyât‐u ahbârı,
Veli nîdem ki kâr etmez bu öğütler sana aslâ.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden nice
ayetleri ve haberlerini işittin,
Veli! Ne yapayım ki bu öğütler sende etki bırakmaz.
Bir hadis‐i
Şeriflerinde Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem nübüvveti değer ve
önemini şöyle belirtir:
“Benimle insanların misâli
bir ateş yakan kimse gibidir ki, ateş etrafını aydınlattığı zaman ateşin
çevresinde bulunan hayvanlar ve küçük kelebekler ateşe düşmeye başladılar, o
kimse bu hayvanları ateşe düşmekten men etmeye başladı. Fakat hayvanlar o zata
galebe ederek düşüncesizce, süratle ateşe düşüyorlardı. Siz düşüncesiz ve
tedbirsiz olarak ateşe düşerken ben eteklerinizden yakalayıp ateşe düşmekten
sizi kurtarmaya çalışıyorum.”
Bu zâhir gözünü örtüp bana tut cân ile gönlün
Ki her bir sözün içinde duyasın cevher‐i manâ.
Bu dünyevi gözünü kapatıp bana gönlünü cân ile tut
Böylece her bir sözün içinde manâ cevherlerini
duyarsın.
Bu zahir göz ile hakikatler algılanmaz bu yüzden bu
gözden geçip, gönül gözünün açılması gerektir. Zira gönül gözü açık olanlar
hakikati temaşa ederler. Ve böylece gönül gözü açılan gönül kulağı açılan
kullar her bir sözde birçok güzel manalar bulur.
Açıver gönlümün gözünü
Açıver gönlümün kulağını
Niyazi Mısri
Kelâm‐ı Mustafâ zevkin dimâğında bulagör kim
Muadil olmaz ol zevke hezâran “men ile selvâ.”
Mustafâ Kelâmının zevkini dimâğında bulan kimseye
Binlerce “kudret helvası ile bıldırcın eti” o zevke
eşit olamaz
MEN VE SELVÂ:
Mûsa aleyhisselâmın duası ile Allah Teâlâ’nın
İsrâiloğullarına gökten yağdırdığı kudret helvası (men) ve bıldırcın eti
(selvâ).
“Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve
bıldırcın indirdik, ‘Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin’
dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.”
Hz.
Muhammed (S.a.s) kelimelerinin hakikatine eren kişi öyle bir rızık ile rızıklandırılmış
olurlar ki Hz. Musa’ nın kavminin gökten
rızıklandırıldığından daha hayırlıdır.
Kemâl‐i devlet istersen oku ayât‐ı Kur’ânı
Ki her harfin içinde var Niyâzî bin dürr‐i yektâ
Büyük kemâlat istersen Kur’an‐ı Kerim ayetlerini oku
Çünkü Niyâzî her harfin içinde binlerce eşsiz inciler
vardır
Kur´ân‐ı Kerim,
Allah Teâlâ’nın kelamı olduğu için sonsuz manaları havidir. Bu ise ehline dahi
gizli kalmıştır.
Sehl b. Abdullah'ın, Kur´ân‐ı Kerim metni hakkındaki şu ifadesi, bu gerçeğin bir
başka biçimde anlatımı sayılabilir:
“Eğer kula, Kur´ân‐ı
Kerim'in her bir harfi için yüz anlayış verilse dahi o, Allah
Teâlâ'nın, kitabında tek bir ayete yerleştirmiş
olduğu anlamlar (imkânın)ın sonuna bile varamazdı; çünkü o, Allah Teâlâ'nın
kelamıdır. Kelam ise, O'nun sıfatıdır.
Nasıl ki, Allah Teâlâ'nın sonu, sınırı yok ise, bunun
gibi, O'nun kelamım anlamanın da sonu, sınırı yoktur”
Hayranlık uyandıran yönleri hiç tükenmez; onun
nihayetine ulaşılamaz.
Ona, rıfk ve sempatiyle yönelen, kurtulur, sertlikle
yönelense ayağı kayar yok olur.”
İnsanın
kemalatına vesile olan en güzel söz Kur’ andır. Bunu da Hakkın istediği gibi
okursa ancak kemal bulur. Çünkü nazil olan Kur’ an da Allah (c.c) bizlere
birçok ayette tefekkürü teklif ediyor. Ancak derin düşünceler ilim ve irfan ile
Kur’ an okunursa hakikatlerini inşallah anlayabiliriz.
Ki her harfin içinde var
Niyâzî bin dürr‐i yektâ Niyâzî her harfin içinde binlerce eşsiz inciler
vardır, daki mana için (Elif) harfine
yapılan yorumları hatırlayalım.
“(Elif) harfinde Allah
Teâlâ 'nın sıfatlarından altı sıfat bulunmaktadır:
(Birincisi) ibtidâ (ilk, başlangıç
olmak). Çünkü “elif ilk harftir. Nitekim Allahütealâ da varlığın ilkidir.
(ikincisi) istiva (dümdüz, dosdoğru
olmak). Çünkü “elif aslen dümdüz olup, herhangi bir şeye eğimli
bulunmamaktadır. Nitekim Allah Teâlâ da adalet hususunda dosdoğru olup, bundan
sapmamaktadır.
(Üçüncüsü) infirâd (teklik, birlik).
Çünkü “elif tektir. (Nitekim Allah Teâlâ da tektir)
(Dördüncüsü) inkıta (kopukluk) ve
ittisal (bitişik olmak) Çünkü “elif hiçbir harfe bitişmezken, bütün harfler ona
bitişmektedir. Nitekim Allah Teâlâ da, her şeyden uzak olmasına rağmen her şey
ona bağlıdır.
(Beşincisi) istiğna (hiçbir şeye
muhtaç olmama) ve ona ihtiyaç duyulması.
Çünkü “elif hiçbir harfe
ihtiyaç duymaz, ancak bütün harfler ona muhtaçtır. Nitekim
Allah Teâlâ da, hiçbir
şeye muhtaç olmamasına rağmen, her şey ona ihtiyaç duymaktadır.
(Altıncısı) ülfet (yakınlık) Çünkü “elif, kelimelerin biri birlerine yakınlaşmalarına
ve ısınmalarına sebeptir. Nitekim Allah Teâlâ da, mahlûkatın biri birlerine yakınlaşmalarının
sebebidir.”
Kim hazırladıysa Allah razı olsun...
YanıtlaSilAllah razı olsun çok güzel
YanıtlaSil