Kus‐i rihlet çaldı mevt ammâ henüz cân bî‐haber,
Asker‐i a’zâya lerze düştü Sultan bî‐haber.
Günde bir taşı binâ‐yı ömrümün düştü yere,
Can yatur gâfil binâsı oldu virân bî‐haber.
Dil bekâsın, dost fenâsın istedi
mülk‐i tenin,
Bir devâsız derde düştüm ah ki
Lokmân bî‐haber.
Bir ticaret kılmadın ben nakd‐i ömr oldu hebâ,
Yola geldim lîk göçmüş cümle karbân
bî‐haber.
Çün “gel” oldu yalnız girdim yola
tenhâ garîb,
Dîde giryân sine büryân akıl hayrân
bî‐haber.
Azığım yok, yazığım çok yolda türlü
korku var,
Yolum alırsa n’ola ger div vu şeytân
bî‐haber.
Yol eri yolda gerektirir çağ ve
çıplak aç u tok,
Mısrıyâ gel dedi sana çünkü canân bî‐haber.
Kusi rihlet çaldı mevt ammâ henüz cân bîhaber,
Asker‐i a’zâya lerze düştü Sultan bîhaber.
Sefer davulu çaldı ölüm, fakat henüz cân habersiz,
Titreme düştü aza askerlerine Sultan habersiz.
Sultan murad bedende ruhtur. Ruh dünyaya gelince
bedene âşık olmuş, asıl vatanını unutma haline düşmüştür. Fakat ölüm düşüncesi
ise bu unutkanlığı ayıklığa çevirmiştir. Ruh vatanî aslîyi arzu eder hale
gelmiştir.
Günde bir taşı binâ‐yı ömrümün düştü
yere,
Can yatur gâfil binâsı oldu virân bî‐haber.
Günde ömür binamın bir taşı yere düştü,
Canın binası harab oldu gâfil yatar habersiz.
Günler çarçabuk geçer ve insan her gün onu sevgiliye
götürecek yollardan uzak kalır. Ruh bu beden kafesinde zindanda günlerini sayan
mahkûm gibidir. O geçen her gün evvelce bir olduğu yârinden uzak kalmanın acısı
ile harap olur. Ruh uyandırılmadı ise bundan gafil kalır.
Dil bekâsın, dost fenâsın istedi mülk‐i tenin,
Bir devâsız derde düştüm ah ki Lokmân bîhaber.
Ten mülk‐i gönül
bekâsını, dost fenâsın istedi,
Ah devâsız bir derde düştüm ki Lokman Hekim habersiz.
Gönül insanlarının doktoru hakikat efendisidir. Eğer
kul hakkı arama ve bulma derdine düştü ise onu bu dertten yalnız manevi
doktorlar kurtarırlar.
Bir ticaret kılmadın ben nakd‐i ömr oldu hebâ,
Yola geldim lîk göçmüş cümle karbân bî‐haber.
Ben bir ticaret kılmadım ömür sermayesi oldu hebâ,
Yola çıktım lakin bütün arkadaşlar göçmüş habersiz.
İnsan bu canını canana verip yeni bir can almalıdır.
O hiç ölmeyen tükenip bitmeyen candır. İşte bu dünyada yapılacak en karlı
ticarettir.
Çün “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ garîb,
Dîde giryân sine büryân akıl hayrân bî‐haber.
Ne zaman “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ garîb,
Gözyaşlı göğsüm kebap akıl hayrân habersiz.
“Dön Rabbine, sen” (Fecr 28) işte kula bu hitap ne
zaman gelirse hakikat yoluna girer ve gözü daim yaşlı gönlü alevli yanmış kebab
gibi aklı ise hayran olur.
Azığım yok, yazığım çok yolda türlü korku var,
Yolum alırsa n’ola ger div vu şeytân bî‐haber.
Azığım yok, üzüntüm çok yolda türlü korku var,
Yolum alırsa n’ola şayet dev ve şeytan habersiz.
Kur'an‐ı Kerim’de
korku psikolojisine Hz. Mûsa aleyhisselâmın hayatı ile işaret edilmekte
ve bu psikolojisi nedeniyle Allah Teâlâ tarafından korkmaması noktasında
uyarılmaktadır.
Kur'an‐ı Kerim
onun bu korkularına işaret ettiği gibi, onun kaçma eyleminin de korku
psikolojisi nedeniyle ortaya çıkardığı bir tepki olduğunu işaret etmektedir. Korku
ve endişe, canlı organizmaların duygusal nitelikleridir ve gerçek bir tehlike
veya tehlike düşüncesi karşısında insandan oluşan kaygı duygusuna işaret ederler.
Korku ve endişenin ileri düzeyde oluşu, davranış bozukluklarına işaret
eder ki bu bozukluklar psikiyatri biliminin inceleme
ve iyileştirme alanında kabul edilmektedir. Bununla birlikte, korku duygusu tehlikeden uzaklaşarak güvenli alana
kaçma eylemini oluşturur ki bu her insanda var olan savunma mekanizmalarından biridir.
İnsanda korku ve endişeyi oluşturan edenler, nesne ve olayların tehlike ve zararları
konusunda bilgi sahibi olmasıdır. Hz. Mûsa aleyhisselâm, Firavun’un kendi
otoritesine kaşı çıkanların ve otoritesini sarsanlara karşı zulmü konusunda ve
asa mucizesinde asanın dönüştüğü yılanın insana zararı konusunda bilgi sahibidir.
Kur'an‐ı Kerim Hz. Mûsa aleyhisselâmın psikolojik bir
niteliği olarak korku ve endişesine vurgu yapmaktadır. Şöyle ki; İlk
olarak; Allah Teâlâ, Mûsa’yı Firavun’a dinsel ilkeleri tebliğ etmek için gönderdiği
zaman, onda korku ve endişe duygusunun var olduğu görülmektedir.
Bu duygusu nedeniyle o, ailesinden kendine bir de
yardımcı vermesini Allah Teâlâ’dan istemekte ve her ikisi de Firavun’a giderken
korku ve endişelerini açıkça ifade etmektedirler.
İkincisi; Hz. Mûsa aleyhisselâm, sihirbazlar büyülerini
yaptıkları zaman, onların büyüleri karşısında bir korkuya kapılmıştır. Bunun
üzerine Allah, üstün gelecek olanın kendisi olduğunu ona bildirmiştir. Onun,
sihirbazların büyülerini gördüğü anda korkuya ve endişeye kapılması, kendi
elinde gerçekleşecek büyüleri yutan nitelikteki gücün bilgisine sahip
olmadığını ima etmektedir.
Üçüncüsü; Hz. Mûsa aleyhisselâmın asası bir yılan
haline geldiği zaman Mûsa’nın ondan korkması ve bunun üzerine Allah Teâlâ’nın
ondan korkmadan asasını almasını istemesinde görülmektedir. Gerçekte korku
duygusu, kişinin mahiyet ve işlevi hakkında bilgi sahibi olduğu bir nesnenin
başka bir nesneye dönüşmesi karşısında her insanda olabilecek bir duygudur.
Dördüncüsü; Mûsa aleyhisselâmın asa mucizesinin
anlatıldığı başka bir bağlamda, asasının yılana dönüştüğünü gördüğünde arkasına
bakmadan kaçtığı ve bunun üzerinde de Allah Teâlâ’nın kendisine “korkma;
çünkü benim katımda peygamberler korkmaz” dediği anlatılmaktadır.
Yol eri yolda gerektirir çağ ve çıplak aç u tok,
Mısrıyâ gel dedi sana çünkü canân bî‐haber.
Bu zaman yol eri çıplak aç ve tok olsun yolda
gerektirir,
Yâ Mısrî sana gel dedi çünkü canân habersiz.
“Yol eri yolda gerektir...” de yol eri gibi sülûk
ehlinin sülûklerinin seyri esnasında açlık, tokluk, çıplaklık gibi düşünceleri
olmamalıdır. Mal zenginliğini veren
Cenâb‐ı Hak’tır.
Yine insanların nafaka ve kisvelerini (giysilerini) de veren O dur. “Habersiz
canan”dan maksat ruhun âşık olduğu bedendir. Beden manevi âlemlere olan
seyirden çok zaman habersizdir.
Süper bir şiir maşallah
YanıtlaSil