6 Ekim 2012 Cumartesi

Can bu ilden göçmedin cânânı bulmazsa ne güç


Can bu ilden göçmedin cânânı bulmazsa ne güç
Yârini terk etmedin yârânı bulmazsa ne güç.
Sûreti insan içi hayvan olursa kişinin,
Taşlar ile döğünüp insânı bulmazsa ne güç.
Âdemin gönlü evinde bahrı ummân gizlidir,
Daimâ susuz gezüp ummânı bulmazsa ne güç.
Şol fakîr olup gezenlerde hazine dopdolu,
Say’edip ol kenzi bîpâyânı bulmazsa ne güç.
Fakri fahrî devletine erişen Sultân olur,
Fakri tâmme erişip Sultânı bulmazsa ne güç.
Herkesin derdine dermânı yine derdindedir,
Derdinin içindeki dermânı bulmazsa ne güç.
Bunda gelmekten murat çün kim Hakk’ın irfânıdır,
Ey Niyâzi kişi ol irfânı bulmazsa ne güç.

Can bu ilden göçmedin cânânı bulmazsa ne güç
Yârini terk etmedin yârânı bulmazsa ne güç.

Can bu ilden göçmeden cânânı bulmazsa ne güç
Yârini terk etmeden yârânı bulmazsa ne güç.

İnsan bu dünyada iken Allah’ta fena bulup yine onun varlığı ile var olmazsa ne güçtür. Çünkü bu hal içerisinde olmayan kullar sureti insan sireti ise hayvandır. İnsanın dünya ya gelme sebebi rabbini bilip ona ulaşmaktır. Çünkü onun esas yeri dünya değildir. Her varlık vatanını özler.

“Vatan sevgisi imandandır” Hz.Muhammed (S.a.s)

İnsanoğlu elest bezminde Allah’a bir söz vermiştir. İşte o sözünün gereğini yerine getirmek için bu cihana gelmiştir.

Ve o zaman ki, Rabbin âdemoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi, (onlar da) “Evet. Şahidiz” dediler. (Bu da) Kıyamet günü, “Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,” demeyesiniz içindir.Araf, 172


Bu sözü de yerine getirmek için bir hakikat efendisine gitmeliyiz.

İnsan için üç türlü ölüm vardır.

Birincisi, zatı itibarıyla insanın her lahza ölüp durmasıdır.
İkincisi, mevti ihtiyaridir. Bu da insana mahsustur. Bu ölüm cümle hevâyı nefisten,
cismâni lezzetlerden, tabiat muktezâsından fâni olmaktır. Bu mevti ihtiyari insânı kâmilin terbiyesi altında bulunmakla mümkün olur. Tasavvuf ıstılahında buna “mevti ahmer” derler. Ve “Ölmeden önce ölünüz.” hadisi şerifi bu mevti ihtiyariye işarettir.
Üçüncüsü de eceli geldiğinde ister istemez ölmektir. Buna “mevti ıztırâri” derler.

Bunda bütün mevcudat müşterektir.
Bu üç ölüme karşılık üç türlü hayât vardır.

Birinci ölüme karşılık Vücûdı Hakikinin her an nefesi rahmanisi ile cümle mevcudata hayat vermesidir.

İkincisi, yani mevti ıztırariye mukabil olan insanın intikal edeceği berzah âlemindeki hayattır.

Üçüncüsü mevti ihtiyariye mukabil olandır ki, kalbin ebedi hayat bulmasıyla, sonsuz hayata kavuşmasıdır.

Sûreti insan içi hayvan olursa kişinin,
Taşlar ile döğünüp insânı bulmazsa ne güç.

Sûreti insan içi hayvan olursa kişinin,
Taşlar ile döğünüp insânı bulmazsa ne güç.

İnsan manadır. Bu deri, kemik ve kan insanın cüzüdür. Nasıl bir kitabın kapağı varsa bu deri de insanın kapağıdır. Esas olan Hazreti insana ulaşmaktır. Bunun içinde kulun kendine nispet etmiş olduğu varlığını hakkın varlığında fena edip ve onunla beraber yeniden dirilmesidir. Bu mertebeye ulaşmadan bu dünyadan kul göçer ise işi güçtür.

Âdemin gönlü evinde bahrı ummân gizlidir,
Daimâ susuz gezüp ummânı bulmazsa ne güç.

Âdemin gönlü evinde büyük bir derya gizlidir,
Daimâ susuz gezip ummânı bulmazsa ne güç.

Âdemin gönlü Allah’ın tecelligahıdır. O her an bir şanda bir oluştadır. Orada öyle bir umman vardır ki içerisinde nice inci mercan barındırır. İnsan bu deryadan gafil olup daim su içerisinde iken susuz gezip ummana ulaşmaz ise ne güçtür.








Şol fakîr olup gezenlerde hazine dopdolu,
Say’edip ol kenzi bîpâyânı bulmazsa ne güç.

Şu fakîr gibi gezenlerde hazine dopdoludur,
Çalışıp ol sonu bulunmaz hazineyi bulmazsa ne güç.

Peygamber Efendimiz (S.a.s) iki fakirlikten bahsetmiştirler.

Birinci fakirlik “ Fakirliğimle kıvanç duyarım” dediği fakirliktir. Bu manevi olarak algılanmalıdır. Çünkü kul kendine nispet ettiği fiilleri, sıfatı, mevcudatı esas sahibine verir ise fena mertebelerine ulaşmış olur ve üç kez “La” diyen “La” olur. Böylece manevi fakirliğe ulaşır.

İkinci fakirlik ise “Fakirlik küfür getirir” dediği maddi fakirliktir. Çünkü insan aciz, nankör ve sadakatsizdir. Rabbi onun rızkını daraltınca hemen isyana başlar. O yüzden bu fakirlik küfrü getirir.

Bu beyitlerde geçen fakirlik ise birinci fakirliktir. Çünkü o kişiler nispetlerinden kurtulup sonsuz hazineye kavuşmuşlardır. İnsan da kendini hakta fena edip bu hazineye ulaşmaz ise ne güçtür.

Fakri fahrî devletine erişen Sultân olur,
Fakri tâmme erişip Sultânı bulmazsa ne güç.

Fakri fahrî devletine erişen Sultân olur,
Fakri tâmme erişip Sultânı bulmazsa ne güç.

Niyâzîi Mısrî kuddise sırruhu’laziz, fakr'ın tanımını “Allah'tan başka her şeyden varlığı almak” şeklinde yapmıştır. O'na göre “Vücut kalkınca, Hakk görünür ve hiç kaybolmaz. Fakr tamam olmayınca doğrudan doğruya Hakk'ın yüzüne bakmak mümkün olmaz.”

Herkesin derdine dermânı yine derdindedir,
Derdinin içindeki dermânı bulmazsa ne güç.

Herkesin derdine dermânı yine derdindedir,
Derdinin içindeki dermânı bulmazsa ne güç.

Dertten kasıt aşktır. Çünkü aşk ile Allah (c.c) bilinir ve bulunur. Bu aşk herkeste istidadı kadar mevcuttur. Önemli olan onun farkında olup arayış içerisine girmektir.
Nitekim ilmin kapısı Hz. Ali kerremallâhü veçhe bu konuyu şöyle ifade etmiştir:

“Dermanın sende, fakat senin haberin yok; derdin de sende; fakat sen görmüyorsun. Kendini küçücük bir beden sanıyorsun; oysa en büyük âlem içinde durulmuş bilmiyorsun. Öyle apaçık bir kitapsın ki gizli şeyler, onun harfleriyle meydana çıkmada. Dışarıya bir ihtiyacın yok senin; gönlünde yazılmış yazılar; her şeyden haber verir sana.”



Bunda gelmekten murat çün kim Hakk’ın irfânıdır,
Ey Niyâzi kişi ol irfânı bulmazsa ne güç.

Dünyaya gelen kimse için murat Hakk’ın bilinmesidir,
Ey Niyâzi! Kişi o irfânı bulmazsa ne güç.

İnsanın dünya gelmesinin sebebi bilmek ve bulmaktır. Çünkü kul latif surette iken onunla beraberdi ve cemali ilahiyeyi izlemekte idi. Doğum gerçekleşince bebekten hemen bir ağlama duyulur. Bunu tıp bilimindeki kişiler aldığı ilk nefesle ciğere dolan havanın sıcaklığından ağlar diyerek açıklarlar. Fakat esas sebebi o ruhlar âleminden kopup bu suretler âlemine gelişidir. Çünkü burada belirli bir tekâmülden geçmeden tekrar o cemali ilahiyeyi izlemesi çok güçtür. İşte insan ancak o irfana ulaşırsa hakkı her yüzden ve her yönden daim seyir eyler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder