İnile ey derdli gönül
inile,
Ehl‐i
derdin inleyecek çağıdır.
Gel timâr et yareni sen
aşk ile
Yarelerin onulacak
çağıdır.
Şol ki gafletle yatup
etmez talep,
Gövdesinde yok mu ola canı
aceb.
İşte vahdet gülleri açıldı
hep,
Bülbülün efgân edecek
çağıdır.
Sen nedîm idin ezel ol şâh
ile
İmtihân için gelip sen bu
il’e.
İnlemek sana yaraşur derd
ile
Hem gözün kan ağlayacak
çağıdır.
Yok kararı gönlümün bilmem
neden,
Kasd eder bin pâre ola bu
beden,
Var ise gitmek gerek bu
areden,
Aslına azmeyleyecek
çağıdır.
Ey Niyâzî dünyâda etmez
huzûr,
Şol kişi kim olmaya ehl‐i
gurûr,
Hakk’ı anla etmeden bundan
ubûr,
Mevtin elçisi gelecek
çağıdır.
İnile ey derdli gönül inile,
Ehl‐i derdin inleyecek çağıdır.
İnile ey derdli gönül inile,
Ehl‐i derdin
inleyecek çağıdır.
Gönül hakkın derdine düşünce sevgilisini daim yad
eder ve çağırır. Bu inlemesi ona derinlerinden gelen bir istektir. Çünkü kulun
özü haktır. Kul kendi özünü seyre dalar ise ona aşık olur ve daima onu ister.
Hakikata kavuşan kul için artık gaflet ile geçireceği
zaman yoktur. Dert ehli olan kullar daima dert ateşi ile yanmaktadırlar.
Gel timâr et yareni sen aşk ile
Yarelerin onulacak çağıdır.
Gel sen yaranı aşk ile tedavi et
Yaralerin şifa bulacağı zamandır.
Gaflette olan kul hastadır. Manevi hastalığında tek
devası aşktır. Aşk kişinin her derdine devadır. Kullar aşktan doğmuştur. Aşktır
kulların mayası onun ile yaralarını sararlar. Ne zamandır dertsiz gezersin ey gönül
gel şimdi derdinin dermanı olan aşk ile tedavi et yaralarını.
Şol ki gafletle yatup etmez talep,
Gövdesinde yok mu ola canı aceb.
Şu ki gafletle yatıp talep etmez,
Acaba gövdesinde yok mu ola can.
Şol kimse ki gafletle yatıp kalkar ve hiç derd etmez,
merak etmez. Anın gövdesinde canı yok mudur diye şaşılır. Çünkü ayeti celilide
Cenâb‐ı Hak: “ O'na
yedi gök ve yer ve onlarda olanlar tesbihte bulunurlar ve hiçbir şey yoktur ki,
illâ O'na hamd ile tesbihte bulunur. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.
Şüphe yok ki, O halîmdir, gafûrdur, anlayamazsınız.”
Gerek cemadat denilen cansız sanılan taşlar vesâire
ve gerek hayvanlar ve gerek sair her ne kim var hepsi Hakk’ı anar. Bak vücûdun
bile anar. İşte nabzın zikr‐i zâtî ile “ALLAH ALLAH” der,
zira her şeyin zâti zikri vardır. İmdi nice insandır ol insan ki, vücûdunun
zikrinden haberi olmayan insana taaccüp olunur, yani hayret edilir, şaşılır.
“İplik iplik dikselerde ağzı dinleyenler duyar tek
ses Allah (c.c) diye atan nabzımı” NFK
İşte vahdet gülleri açıldı hep,
Bülbülün efgân edecek çağıdır.
İşte vahdet gülleri açıldı hep,
Bülbülün feryat edecek zamanıdır.
Vahdet birlik makamıdır. Vahdet içerisinde haktan
başka varlık yoktur. Vahdet zevki içerisinde olan kullar daim Allah (c.c)’ ın
tecellilerini seyir ederek zevklenirler. Vahdet gülleri açıldı dan maksat
hakkın efali,sıfatı ve zatı ile tecelli etmesidir. Bülbül den murat ise ruhtur.
Ruhun işi daim Allah(c.c)ladır.
Bülbül aşığının ismini zikir ederek daim feryat
içerisindedir.
Sen nedîm idin ezel ol şâh ile
İmtihân için gelip sen bu il’e.
O şâh ile sen sobet arkadaşı idin ezelde
Sen bu dünyaya imtihân için geldin.
Nedîm, dost ve sadık kimse demektir. İki dost bir
vücûd olursa ona nedim derler. İşte sen de Cenâb‐ı
Hak ile ezelde bir vücûd idin. Hak “Ama” makamında iken kendi mevcudatına aşık
oldu ve önce Nuru Muhammediyeyi meydana getirdi. İşte bütün yaratılanların
mayası olan Nuru Muhammediye bütün kesreti içerisinde barındırmaktaydı. O ezel
denilen zamanda Hak ile bir ve sohbet halindeydi. Bu dünya ya kul ezelde ki
dostu ile tekrar bir olmaya gelmiştir.
İnlemek sana yaraşur derd ile
Hem gözün kan ağlayacak çağıdır.
Derd ile inlemek sana yaraşır
Hem gözün kan ağlayacak zamanıdır.
Kul gafilâne dahi olsa verdiği her nefeste “HU” demekte
ve hakkı zikir etmektedir. Fakat bu zikir gafilâne olarak yapıldığı için kula
manevi bir zevk vermez. Ancak derd ehli olan kişiler daim zikir zevk ile Allah
(c.c) ‘ı kalbi olarak gizlice zikir etmektedirler.
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve
"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından
koru." derler.” Ali İmran 191
İşte derd ehli olan kullar bu ayetin ilahi manasınca
dert ile sürekli Allah (c.c) ‘ı zikir ederler . Daimi zikir uyanıklığında
olanlara derd ile inlemek yaraşır. Ve bu aşk ile gözünden de yaşlar döker.
Yok kararı gönlümün bilmem neden,
Kasd eder bin pâre ola bu beden,
Bilmem nedendir gönlümün kararı yok,
Bu bedenin bin parça olmasını ister,
Hakkı gören kulun bir kararı kalmaz daim bir yerden
başka bir yere gitmek ister. Çünkü Allah (c.c) Rahman suresi 29 da şöyle
buyurmuştur.
“Göklerde ve yerde bulunanlar, O'ndan isterler. O,
her an yeni bir iştedir.”
Hak her an yeni bir tecelli ile tecelli etmektedir.
Kulda kendini onun vücudunda yok ederse Hakkı ortaya çıkartır. Ve ondan tecelli
eden tamamen hak olur. Bu sebeple devamlı bir kararda kalamaz.
Var ise gitmek gerek bu areden,
Aslına azmeyleyecek çağıdır.
Var ise gitmek gerek buradan,
Aslına azmeyleyecek zamanıdır.
Bu nispeti varlıktan kurtulup öz olan hakka gitmek
gerektir. Çünkü kişi bu beden zindanında kaldığı sürece hapistedir. Ve o ilahi
zevklerden mahrum olarak bir ömür tüketir. Hal bu ki Allah (c.c) her şeyin
aslına döneceğini bizlere söylemektedir. İster isteyerek, ister ise zorunlu
olarak her şey öz olan Allah (c.c) dönüş yapacaktır.
Ey Niyâzî dünyâda etmez huzûr,
Şol kişi kim olmaya ehl‐i gurûr,
Ey Niyâzî dünyâda etmez huzûr,
Gurur eden kişi olmaya,
Gurur ehli olan kişiler benlik davasında bulunan
kişilerdir. Onlar dünya ehlidirler. Onlara bu dünyada her türlü imkân
sağlanacak fakat ahirette ziyana uğrayan kişiler olarak haşr edileceklerdir.
Mevlana buyurdu ki;
“Farz edelim ki, Hz. Ali
kerremallâhü vecheden Zülfikar adlı kılıcı miras olarak
aldın, “Allah Teâlâ'nın
Arslanı'nın kolu sende varsa göster.”
Bu söz dünyada gurur sebebinin ancak sebebinin
hakikatle ilgili olduğu geçici hallerde bir değer olmadığını açıklar. Yaratılışı şeytanî olanın melekliği mümkün
olmadığına göre varlığının hakikatine ermek ile gurur edebilirsin. Niyâzî‐i Mısrî de dünyada bize sıkıntı veren kendine varlık
verendir, demesi ile Hakkın varlığını kabul edebiliriz. Ancak Hakkı bulmayanın
gurur etmesi yaraşmaz. Çünkü kulluk makamındaki gurur aptallıktır. Kibriyalık
ancak Allah Teâlâ’ya ait olup kulların bundaki payı ancak O’nunla olan
yakınlığının artması iledir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kudsi
hadiste buyurdu ki; "Kibriya
ridamdır, azamet de izarımdır."
"Sadedinde olduğumuz hadisin manası, Allah
Teâlâ'nın izzet ve istiğnasının muktezası hiç kimsenin onu görmemesi olduğu
halde, Allah Teâlâ'nın müminlere karş rahmeti, nimetinin bir kemali olarak veçhi‐i İlahîsini onlara göstermesini gerektirmektedir. Mani
zail olunca, insanlara, kibri yasının gereğiyle amel etmekte ve sanki Teâlâ
hazretleri, onlarla aradaki engel olan perdeyi kaldırmaktadır." Niyâzî‐i Mısrî, bu hale ermemiş olup, bu makamdan dem
vuranlardan huzursuz
olduğunu anlatmak istemektedir.
Hakk’ı anla etmeden bundan ubûr,
Mevtin elçisi gelecek çağıdır.
Hakk’ı anla bundan vazgeçme,
Ölümün elçisi gelecek zamanıdır.
Hakkı anlamak ancak tevhid zevki ile yaşayan tevhid
ehline mahsustur. Hakkı buldun ise bundan vazgeçme çünkü bu dünyanın tek amacı
ona ulaşmaktır. Hayat o kadar kısadır ki ölüm her an insanın kapısını
çalabilir.
Tüm okuyanlara iki cihanda saadetler dilerim. Yüce Dostumuz Allah Celle Celalüh yardımcımız olsun...Amin.
YanıtlaSilAminn
YanıtlaSilSevgili kardeşim, mâlum Hz. Niyazi'nin hayatında resim yoktu. Bu güzel siteye yukarıya konulan temsili resmi ise çok çirkin. Bu tür temsili resimler neredeyse bu zatlara hınç duyanlarca çizilmiş. Hiç koymamak daha uygun olmaz mı?
YanıtlaSil