Ey çarh‐ ı dûn n’ettim sana hiç vermedin râhat bana,
Güldürmedin önden sona ah mihnetâ vah mihneta
Bendinden âzad etmedin, feryâdıma dâd etmedin.
Bir dem beni şâd etmedin ah veyletâ vah veyletâ.
Erişmedi dosta elim Rahmân’a varmadı yolum
Çıkmadı başa menzilim ah gurbetâ vah gurbetâ
Kârım dürür derdile gam gitmez başımdan hiç elem,
Gülden cüdâ bir bülbülüm ah firkatâ vah firkatâ.
Mecnûn veş âh edeyim Ferhâd veş vâh edeyim,
Bu virdi her‐gâh edeyim ah
hasretâ vah hasretâ.
Varmazsa yolum şeyhime, sarmazsa merhem yâreme,
Olmazsa çâre derdime ah hayretâ vah hayretâ”.
Yanar Niyâzî derd ile hiç kimse yok hâlin bile,
Nâlân olup girdi yola
âh rıhletâ vâh rıhletâ
Ey çarh‐ ı dûn n’ettim sana hiç vermedin râhat bana,
Güldürmedin önden sona ah mihnetâ vah mihneta
Ey alçak dünya nettim sana, hiç bana râhat vermedin
Önden sona kadar güldürmedin
ah sıkıntına vah musibetine
Burada çarhtan murad bahttır, yani ey baht‐ı dûnum, bana hiç rahat vermedin, beni hiç
güldürmedin sıkıntıdayım vâh, vâh. Beni benden ayırmadın, benim feryâdıma
erişmedin, beni hiç sevindirmedin vâh, vâh.
Dünya bizi Allah’tan gafil
kılan her şeydir. Kim bu dünyaya dalar ise onu oyalar ve menzile erişmesini
engeller. Hâlbuki kulun mekânı dünya değildir. Gerçek yurdu olan ahret yurdudur
ki oraya bu dünyada iken bir an evvel ulaşmalıdır. Bu yüzden dünya kula rahat
vermez ve hep önüne engel olur. Onun hilelerinden sıyrılıp sürekli vahdeti
gözlememiz gerekmektedir.
Bendinden âzad etmedin, feryâdıma dâd etmedin.
Bir dem beni şâd etmedin ah veyletâ vah veyletâ.
Kölelikten âzad etmedin, feryâdıma ihsan etmedin.
Bir an beni sevindirmedin ah
eziyetlerine vah yazıklar olsun.
Bu dünya zindandır del
duvarını kaç kurtul. Hz. Mevlana
İnsan bu dünya da iken
benden zindanında hapis edilmiş bir köle gibidir. Ancak ve ancak beden dağını
aşarsa özgürlüğüne kavuşur. Bunu da ancak “Ölmezden evvel ölünüz” sırrına
mazhar olursa gerçekleştirir. Dünya ya dalan bu yüzden onun kölesidir. Ve
sürekli kafa gözü ile dünyayı seyir edenler hiçbir zaman huzur bulamazlar.
Erişmedi dosta elim Rahmân’a varmadı yolum
Çıkmadı başa menzilim ah gurbetâ vah gurbetâ
Elim dosta erişmedi, yolum Rahmân’a varmadı
Menzilim başa çıkmadı, ah
garipliğim vah gurbetim
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“İslam garip başladı,
garip bitecektir. Ne mutlu o gariplere! “
Avcının biri, bir ceylan tuttu. O merhametsiz herif,
ceylanı ahıra kapattı. Ahır, öküzlerle, eşeklerle doluydu. O herif de ceylanı,
zalimler gibi bu ahıra hapsetti. Ceylan, ürkekliğinden her yana kaçmakta idi.
Avcı, geceleyin eşeklere saman veriyordu. Her öküz, her eşek, açlığından samanı
şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu. Ceylan, gâh bir yandan bir yana
kaçıyor, gâh tozdan, dumandan yüzünü çeviriyordu. Kimi, zıddı ile bir araya
koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar. Süleyman da Hüthüt, gitmeye
mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse, Ya onu öldürürüm
yahut da sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti.
Ey güvenilir kişi, düşün, o azap hangi azap? Kendi
cinsinden olmayanlarla bir kafese kapatılmak! Ey insan, bu kafeste azap
içindesin. Can kuşun, seninle cins olmayanlara tutulmuş. Ruh, doğan kuşudur,
tabiatlarsa kuzgundur. Doğan kuşu, kuzgunlarla baykuşlardan yaralanır.
Kârım dürür derdile gam gitmez başımdan hiç elem,
Gülden cüdâ bir bülbülüm ah firkatâ vah firkatâ.
Başımdan hiç elem gamım gitmez, işim derd ile
Gülden ayrı düşmüş bir bülbülüm, ah ayrılık vah
ayrılık.
İkinci beyitte gülden murat edilen ruhlar âlemidir.
Demek istenir ki bu ruhlar âleminde uzak düşmüş bir bülbülüm. Evet, insanoğlu
elest bezminde daim yar ile birlikte idi.
Bu sıfatlar dünyasına geldiğinde zatı ilahiyeyi
göremez oldu. Bundandır bütün feryadı ruhun.
Mecnûn veş âh edeyim Ferhâd veş vâh edeyim,
Bu virdi her‐gâh edeyim ah
hasretâ vah hasretâ.
Mecnûn gibi âh edeyim Ferhâd gibi vâh edeyim,
Bu virdi her‐yerde
edeyim ah hasret vah hasret.
Mecnun da Ferhat’ ta dünyevi olan sevgililerinde
gerçek sevgiliyi bulmuşlardır. Bu yüzden dillerinde daima Yar’ın adı
bulunmaktadır. Öyle ki Kays (Mecnun) Leyla Leyla diye çöllerde zikir ederken
Mevla zikrine kavuşmuştur.
Varmazsa yolum şeyhime, sarmazsa merhem yâreme,
Olmazsa çâre derdime ah hayretâ vah hayretâ”.
Yolum şeyhime varmazsa, yâreme merhem sarmazsa,
Derdime çâre olmazsa ah hayret vah hayret”.
Nasıl bir bebek annesine muhtaçtır ve ondan beslenir
işte salikte böyledir efendisinden beslenir. Eğer ondan uzakta olursa hem
zahiri ve hem de Bâtıni olarak elem çeker. Bu yüzden nasıl bebek annesine
varınca teskin olur susar ve gıda alırsa, salikte efendisine varınca bu
hallerde olur.
Yanar Niyâzî derd ile hiç kimse yok hâlin bile,
Nâlân olup girdi yola âh rıhletâ vâh rıhletâ
Niyâzî derd ile yanarken hâlin bilen hiç kimse yok,
İnleyerek bu yola girdi âh sefer vâh yolculuk
Niyazi Mısri bu dizelerde derde düşmüş yanarken onu
anlayacak bir yarenin olmadığını söylemektedir. Dert ehlinin derdinden ancak
başka bir dert ehli anlar. Bu yola girildiğinde de her dem ah içerisinde olup
daim hakka müşteri olunur.
Açıklamalar için kalb-i teşekkürler...
YanıtlaSilYüce Allah (CC) hepimize şifa versin..Amin.